"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

21 Eylül 2010 Salı

Batman Süpermene Karşı

Derbi aynı şehirdeki iki takımın karşı karşıya gelişi anlamına gelir. Fakat bu terim seneler geçtikçe aynı şehirden çok aynı güçlük seviyesin de olan iki takımın oynadığı maçlara tekabül etmeye başladı. Çizgi roman aleminin de derbi niteliğindeki iki ismi kesinlikle Batman ve Süpermen karakterleridir. Bu iki karakter kendi kişilikleri ve Dünya’ya bakış açıların dan dolayı Pazar günü oynanan Beşiktaş – Fenerbahçe takımlarını andırır bana. Konuya derin girmeden önce de milletimiz için derbi maçlarının neden bu kadar önemli olduğuna dair bir kaç tespitimi paylaşmak isterim. Avrupa’daki bir çok derbi niteliğindeki maçlar da herşeyden önce taraftarların aklın da 6 puanlık bir avantaj yakalamak ve şampiyonluk yarışın da öne geçmek vardır. Batı ülkelerindeki hedefe kilitlenmenin getirdiği kültürsel bir düşünce yapısına sahip olunduğu için çoğu taraftar bizim gibi duygusal bakmazlar. Aynı şekil de, Batı ülkelerin de mahalle kavramı bizimki kadar geniş ve kolektif bir yapıya sahip değildir. Bir derbi maçını tuttuğunuz takım kazandıktan sonraki günün sabahı mahalle de bir tur atıp mahallenin berberin de güç gösterisi yapıp bedava sakal traşın dan sonra, bakkal da salam tezgahının camına yapışıp jambonların üstün de tepinirmişcesine hava atmak gibisi yoktur (salam kesen bakkalın sinir yapısına ve insan dan inegöl köftesi yapma eğilimine göre bu zafer kutlamasının seviyesi değişir tabii). Şimdi bu cümleler den sonra tabiiki bu güç gösterileri 300 filmindeki Leonidas gibi “Kardeşlerim! Bu sabah kahvaltınızı iyi yapın çünkü akşam üstü cehennem de yemekyicez!” dercesine güç gösterisin den bahsetmiyorum. Ayrıca ısrarla yemek yemeyen bir çocuğa, bir anne bunu derse acaba çocukta annesine bakıp “ya anne daha yeni Friday’s de Jack Daniels soslu biftek yemiştik!” cevabını verir mi diye düşünme den duramıyor insan. Konuyu çok sapma dan özetleyim en iyisi, bizim kültür yapımız dan dolayı ve hayatın bir çok parçasını Batı ülkelerine nazaran daha dışa vurarak yaşadığımız için farklı bir duygusallıkla bakarız derbi maçlarına. Bu yüz den Bursaspor ya da Trabzonspor maçları, bu takımlar ne kadar güçlü olsa da hiç bir zaman kafalar da derbi olarak hatırlanmaz. Bunun en iyi örneğini Galatasaray – Bursaspor maçın da izledik, maç da hiç bir şekil de bir derbi havası yoktu. Fakat Avrupa liglerin de daha yeni şampiyon olmuş bir takıma karşı oynamak çoğu zaman bir derbi maçı kadar önem taşır.

Şimdi gelelim süper kahramanlara. Beşiktaş her zaman halkın takımı olarak anımsatılmıştır. Batman gibi halk dışın da bulunan özel güçlere sahip değildir ve hep kendi imkanlarıyla gücünü kazanmıştır. Aynı zaman da karanlıklar prensi gibi hırçındır, asabidir ve komplekslidir (Recep İvedık oldu ama kesinlıkle istek dışı) Kendini halktan ayrı bir yere koymaz ve yarışma da hepimiz varız der. Duygusaldır ve en ufak bir gerginlik de adamın azını burnunu soru sorma dan dağıtır. Fenerbahçeye gelirsek her zaman kendini diğer büyükler den ayrı görmüstür. Taraftar için bile derbi galibiyetleri Anadolu takımlarına alınan sonuçlar dan çok daha önemlidir. Süpermen gibi rakiplerine yukar dan bakmayı sever ve hep ben ve “diğerleri” vardır aklın da. Halkın takımı olarak gösterilmez çünkü parasal olarak, tesis olarak ve ailevi güçlerin den dolayı imkanları rakiplerine göre daha fazladır. Dünya da onunla kafa tutucak bir rakip yoktur çünkü o superdir ve yenilmezdir, fakat her zaman unuttuğu şey zayıf noktasının krypton isimli ufak bir yeşil kaya parçası olduğudur. Pazar akşamı bu iki süper kahramanın kavgasına şahit olduk. Tam tatmin edici olmasa da üst düzey mücadele iceren şık bir futbol izledik.

Aykut hocaya ne kadar destek olmak istesem de yaptığı değişiklikleri anliyamıyorum. 4-3-3 sistemini getiricem dedi ve bu düşünceye göre “koşmiyan” Alex’i saha dışına alıyor. Buraya kadar kabul, fakat sonra sistem de hiç bir değişikliye gitme den sanki daha iyi bir Alex varmış da onu sahaya alıyormuşcasına bir düşünce var kafasın da. Fenerbahçe gerçekten 5-6 net pozisyon kaçırdı demekki Kezman’nın laneti gol krallarını etkilemeye devam ediyor (Kezman diyorum çünkü 2006-2007 sezonun daki bir maç esnasın da dizlerine çöküp kutsal ruhu çağırırmışcasına “Help me!” diye haykırırken büyü yaptığı kanaatin deyim)  Fenerbahçe klasik bir şekil de atamiyana atarlar tuzağına düştü (ya da kazamayana atarlar) fakat ikinci yarı boyunca Beşiktaş’ın ataklarına cevap veremeyen, Christian’dan sanki Hulk’a dönüşüp adeta etten duvar örmesini beklemek takıntımıdır yoksa tecrübesizlik mi?

Beşiktaş’a gelirsek gerçekten son sezonlar ciddi yönetim hatalarıyla çalkalanan, iki sene önce kazandığı şampiyonluğu bile gönüller de soru işaretleriyle kutluyan takım bir den bire Avrupa’da ses getirebilecek bir seviyeye geldi. Aslın da büyük bir kumar oynayıp istediği kartları aldı diye biliriz. Sezon başın da Real Madrid’in iki tane göz bebeğini alan iki takım dan biri Schalke ve Beşiktaş’tı. Schalke, Raul’u alarak Beşiktaş’ın Guti’sin den daha ön plan daydı dersek çok da yalan söylemiş olmayız umarım. Fakat gelin görünki şu an itibariyle Raul’lu Schalke Bundesliga’da oynadığı 4 maçın hepsini kaybedip sıfır puanla son sıra da yer alırken, Beşiktaş istikrarlı bir futbol sergilemekte. Fakat tabiiki Beşiktaş’ın sorunları da yok değil. Quaresma çok iyi işler yapıyor ve Guti’de sonun da aranan 10 numara olduğunu fazlasıyla gösterdi. Fakat bu iki oyuncuya bu kadar bağlı olmak ileri de sorunlar yaratabilir. Ayrıca bu ikiliye destek ve oyun stillerine uyum açısın dan takım arkadaşlarının şimdilik yeterli olmadığı bir gerçek. Beşiktaş maç boyunca üstünlük kurmasına rağmen bu kadar az pozisyon bulması hem Fenerbahçe’nin geçen sene den kalma savunma daki başarısı hem de bu iki oyuncuya yeterli desteğin gelmemesin den yanadır. Schuster’i eleştireceğim en büyük konu (Hakan Arıkan’la başlamak ve Necip’i oynatmamak dışın da) defansına ısrarla ofsayt taktiği uygalamasıdır. Defanstaki oyuncuları özellikle Ferrari varken oyunu bu kadar iler de tutmaya yönelik özelliklere sahip değiller. Özellikle Dia ve Niang gibi hızlı forvetler den oluşan bir forvet hattına çok fazla gol pozisyonu vermelerinin sebebi de bu neden dendir.

Batman ve Süpermen bize sonuçta mücadele seviyesi yüksek ve iki kahramana yakışır bir derbi maçı izlettiler. Batman başta yaralanıp yenilicek gibi dursa da, pes etme den ikinci devre yırtık maskesini çıkarma dan Süpermen’i yavaşlatıcak saldırıyı gerçekleştirdi ve Krypton’dan kaçabilmeyi başardı. Süpermen ise kendı gezegenin deki her zaman üstünlüğünü koymayı başardı fakat en büyük zaafı olan Krypton taşına (Guiza’nın gol kaçırma laneti) yenik düşerek ezeli düsmanı Batman’nin kaçmasına izin verdi.

Bir diğer derbi ve süper kahramanlar kiyaslamasın da birlikte olma dilekleriyle,

Marsyas

Hiç yorum yok: