Matematik ve rakamlar istek de istemesek de hayatımızın en önemli parçaların dan biridir. Farklı kültürler de bu rakamların uğurlu ya da uğursuz oldukları kan davasına kadar gidebilir. Örneğin sekiz numarası Çin kültürün de şans ve uğuru temsil eder. Çin'lilerin inanışlarına göre sekiz rakamını ikiye bölürseniz iki eşit daire ye bölünürerek eşitliği ve denge yi gösterir. Ayrıca sekiz rakamı Çın'ce de "Ba" olarak telaffuz edilir ve aynı lisan da zenginlik olarak anlaşılan "Fa" kelimesine çok benzer. İş yerleri adreslerini ve telefon numaraların da sekiz rakamı olması için ciddi yatırımlar yaparlar. Aynı zaman da bireysel olarak son dört rakamı sekiz le biten bir telefon numarası geçen sene 2,000 Euro'ya satılmıştı. Bu düşünce yapısında Fa notasının fazla bulunduğu melodilerinde tercih edilmesi de çokda şaşırtmamalı. Günümüze gelirsek Fenerbahçe için uğurlu rakamın altı rakamı olduğuda Kasımpaşa maçında kanıtlanmıştır. Takım özellikle Avupa'da aldığı kötü sonuçlardan sonra karamsar bir tablo çizmeye başlamışken Fenerbahçe'nin ruhunu yine en kötü zamanda GS ruhunun bulunduğu Ali Samiyen uyandırmıştır.
Fenerbahçe'nin almış olduğu farklı galibiyetler elbette güzel, fakat takımın kimyasında ve yardımlaşmada bazı sorunları da görmemek mümkün değil. Futbolcuların maç sırasında ve gol sonralarındaki davranışlarından takım içerisinde küçük gurupların olduğunu bir gerçek. Amerikan gençlik filmlerindeki liselerde de görebildiğimiz bu guruplaşmaların benzerlerini Fenerbahçe'de görüyoruz. Örneğin lise ortamında hep hocanın beğenisini kazanmaya çalışan, kendi notunu kurtarıp hep ön sırada oturan öğrenciler olur. Bu hoca yağcısı öğrenciler arasında her ortamda görülen, şişmanın yanında daha güzel gözükmek istiyen anti-şişman bir kız bulabiliriz (Burada nasıl Guti,Alex ve Yattara gibi isimler adeta bir sanatçı gibi futbol oynuyorsa, Ankara'lı Turgut'un hit bestesi olan I am sorry şarkısını söylermişcesine sahada oyniyan anti-sanatçı futbolcular bulmakda mümkün). Sınıfın arka sıradaki abisi genelde en az iki sene sınıfta kalmış, son yazmaya çalıştığı kız mesajına cevap vermediği için sinirini çıkarıcak yer arıyan, en son bir hafta önce traş olmuş ve bu pis sakallarıyla bütün okula arka sıralardan dehşet saçan, sınıfın kendi kendini reisi ilan etmis öğrencisidir. Bu tür kabadayı ve sınıfın ağır ağabeyleri konumundakiler minibüslerin abisi konumundadırlar ve sırf kendi egolarını tatmin etmek için kendinden güçsüz gördüğü okula yeni gelmiş öğrencilere terör estirirler. Bunların hepsinin arasında bütün guruplara kendini kabul ettirmek isteyen fakat kendi ezikliğine çoktan yenilmiş ana baba hatırına okula alınmış sempatik karakterlerde yok değil. Bu öğrenciler nerede kendiyle alakasız bir gol sevinci, bir foul itirazı, bir duran topta esanında çakma Cristiano Ronaldo duruşu varsa yapıp ortadan kaybolurlar. Genelde okul bittikten sonra yıllıklara bakıldığında bütün fotoğraflarda arka plandadırlar, fakat kimse bu esrarengiz ve bütün sene boyunca hiç bir şey yapmamış çocuğu tanıyamaz.
Gelelim sınıfın hocası Aykut hocaya. Kenardaki yüz ifadesinden takımı sekizinci golü atsa bile hiç bir şekilde taviz vermeyen Aykut hocanın Kel Mahmut'u bile çırak çıkarıcak bir hali oluyor. Bir kaç sene önce sinemalarda oyniyan Will Smith'in baş rol oynadığı I am Legend filminde ana karakterimiz New York'ta tek başına yaşamaktadır. Geceleri mutasyona uğramış şehir sakinleri ortaya çıkıp kendisini super seçim bir hamburger menüsüne çevirmek istedikleri için eve kapanır ve sadece gündüzleri köpeğini gezdirir. Filmin bir sahnesinde hayatta kalmayı başaran bir çocuk ve kadınla tanıştığında insanlarla ilişki kurmayı o kadar unutmuşturki hangi reaksiyonları ne zaman vericeğini bilemeyen bir hal almıştır. Aykut hoca bana bu durumdaki bir adamı anlatıyor. Sanki kenarda Albert Camus'un yabancısını ya da Castaway filminde en iyi arkadaşı voleybol topu olan Wilson'la ıssız bir ada da kalmış Tom Hanks'i oynarmışcasına reaksiyonlarını anlamak mümkün değil...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder