Her anlamda kendilerini dünyadan ayrı tutmaya çalışan Amerikalılar'ın sporları da farklıdır. Orta ve üst sınıfların oynadığı Futbol, zengin sporu olarak görüldüğü için, toplumun genel kitlesi başka sporlara yönelmektedir. Genellikle el ile oynanan ve küçük yaşta Beyzbol, Basketbol, ve Amerikan Futbolu ile tanışan genç sporcuların refleksleri küçük yaşlarda gelişmeye başlar. Futbol ile bu kadar ilgisiz olan bir ülkenin Premier Lig’e tam 7 kaleci kazandırmasının en büyük nedenlerinden biri, küçük yaşlarda bu tür sporlar ile el-göz koordinasyonlarını geliştirmelerinden kaynaklanır. Sylvester Stallone, Pelé ve Bobby Moore gibi yıldızların oynadığı Victory filminde tek Amerikalı’yı oynayan Sylvester Stallone’nin canlandırdığı karakterin Alman milli takımına karşı kaleci mevkiinde oynaması bu bakımdan dikkat çekicidir. Michael Jordan, Babe Ruth, Kobe Bryant, Michal Vick gibi kendi sporlarında efsane haline gelen sporcuların genç yaşta futbola başlamış olup, yeşil sahalarda ne tür bir performans sergileyecekleri hep merak konusu olmuştur.
Basketbola dönersek, günümüzün Türkiye’sinde basketbol bir zengin sporu olarak görülür ve oyuncuları da genellikle üniversite mezunu olurlar. Basketbol,son senelerde Milli Takımızın aldığı başarılar ve NBA’e giden oyuncularımız sayesinde ülkemizde gittikçe popüleritesini arttırmıştır. NBA’de bulunan 84 yabancı arasında Fransa’nın 11 basketbolcusundan sonra en fazla oyuncu barındıran Türkiye, uluslararası statüde büyük başarılara imza atmıştır. Böyle bir ortamda Allen İverson gibi ünlü ve önemli bir NBA yıldızının Beşiktaşa gelişi elbette spora ve kulübe ilgiyi arttıracaktır. Kağıt üstünde bu durum çok güzel gözükse de, İverson hakkında ki gerçekler ciddi bir şekilde göz ardı edilmektedir.
Allen İverson 1975 doğumlu ve bir çok NBA basketbolcusu gibi fakir bir ailenin çocuğudur. Günümüzde en çok alışveriş merkezlerinden ve spor mağazalarından tanıdığımız İverson, hızı, çevikliği, NBA’in ona kolluk giyme zorunluluğunu getiren dövmeleri ve büyük adamların arasındaki küçük dev olduşu ile, hiç şüphesiz en dikkat çekici basketbolculardan biridir. 15 senelik kariyerinde hiç şampiyonluk kazanamasa da, dört kere NBA’in en fazla sayı atan basketbolcusu ünvanını almakla beraber, uzun seneler en fazla top çalan defans oyuncusu ünvanına da sahip olmuştur. İverson’ın yeteneği ve başarıları tartışılmaz olsa dahi, özel hayatı ve psikolojik sorunları, bu kadar sene içinde neden hiç bir şampiyonluk kazanamamasının en büyük nedenlerindendir. Uzun süreler Philadelphia takımında antrenörü Larry Brown ile sorunlar yaşıyan İverson, bir çok kez antremanlara katılmadığı için maç kadrolarına alınmamıştır. Antrenörüne kızan İverson, basın mensuplarına "kendisinin antremana ihtiyacı olmadığını ve takımının onsuz hiç bir şey yapamayacağını" açıklayarak, kendi egosuna bir çok kez yenilmiştir. 10 senelik Philadelphia kariyerinden sonra takımdan olaylı bir şekilde ayrılan İverson, 2006’dan beri üç takım değiştirmiş ve takım arkadaşlarıyla sık sık kavga ettiğinden dolayı bir türlü transfer olduğu takımlarda kalıcı olamamıştır. En son Philadelphia takımına geri döndüğü 2009-2010 sezonunda, 4 yaşındaki kızının hastalığı ve ailevi nedenlerinden dolayı Mayıs ayında takımı bırakmıştır. Kumar oynamayı çok seven ve basketboldan kazandığı milyonları kumarda kaybettiği için borca giren İverson’ı yeni sezonda neden hiç bir NBA takımının istemediği anlaşılabilir.
Günümüzün basketbolunda Kobe Bryant, Tracy McGrady, Allen İverson gibi yıldızların NBA dışına gitmeleri hiç de alışılmış bir durum değildir. Fakat, İverson ‘ın disiplinsizliği ve bir çok zaafından dolayı gittiği takımlarda "takım kimyasını" bozduğu bir gerçektir. Kumarda girdiği borçlardan dolayı Beşiktaş kulübünden "haftalık maaş" istemesi ve disiplinsiz tavırlarından dolayı yöneticilerden "takım içinde uygulanan cezalardan dokunulmazlık" istemesi hiç de şaşırtıcı değil.
Amerikan forumlarında, "İverson’ın sigara tiryakiliğinin Türkiye’nin duman dolu salonlarında bir sorun olmayacağı", eski antrenörü Larry Brown dahil "NBA’den ayrılışının çok üzücü ve yanlış olduğu", "İverson’ın Türkiye’ye hindi yemeye gideceği" türünde, her zamanki gibi Amerikan cahilliğinde yazılar yazılıyor.
Kısacası Amerikan kamuoyu İverson transferine iyi bir anlamda bakmamakla beraber, Rivaldo’nun Özbekistan Ligi'ne sırf para için gitmesi gibi karşılıyorlar.
İverson’ın Türkiye’ye gelişine en çok Colin Kazım’ın heyecanlanması da, "The Answer" (Cevap) olarak anılan bu basketbol yıldızının ülkemize gelişiyle, beraberinde daha başka neler getireceğinin "cevab"ını da bir hayli endişe ile merak etmemize neden oluyor.
Sabahın köründe kalkıp maçlarını izlediğimiz günler geride kaldı. Şimdi önümüzde her geçen sene daha kötüye gitmekte olan sönmeye yüz tutmuş bir yıldız kaymaktadır. Bence hepsinden önemlisi de, 107 senelik geçmişe sahip ve hiç şüphesiz ki büyüklüğünün "İversonlar" ile kıyaslanmasının düşünülebilmesinin dahi söz konusu olamayacağı bir kulübümüzün Başkanının ve yöneticilerinin, Amerika’ya bu sporcunun ayağına kadar gitmiş olmasıdır.
Basketbola dönersek, günümüzün Türkiye’sinde basketbol bir zengin sporu olarak görülür ve oyuncuları da genellikle üniversite mezunu olurlar. Basketbol,son senelerde Milli Takımızın aldığı başarılar ve NBA’e giden oyuncularımız sayesinde ülkemizde gittikçe popüleritesini arttırmıştır. NBA’de bulunan 84 yabancı arasında Fransa’nın 11 basketbolcusundan sonra en fazla oyuncu barındıran Türkiye, uluslararası statüde büyük başarılara imza atmıştır. Böyle bir ortamda Allen İverson gibi ünlü ve önemli bir NBA yıldızının Beşiktaşa gelişi elbette spora ve kulübe ilgiyi arttıracaktır. Kağıt üstünde bu durum çok güzel gözükse de, İverson hakkında ki gerçekler ciddi bir şekilde göz ardı edilmektedir.
Allen İverson 1975 doğumlu ve bir çok NBA basketbolcusu gibi fakir bir ailenin çocuğudur. Günümüzde en çok alışveriş merkezlerinden ve spor mağazalarından tanıdığımız İverson, hızı, çevikliği, NBA’in ona kolluk giyme zorunluluğunu getiren dövmeleri ve büyük adamların arasındaki küçük dev olduşu ile, hiç şüphesiz en dikkat çekici basketbolculardan biridir. 15 senelik kariyerinde hiç şampiyonluk kazanamasa da, dört kere NBA’in en fazla sayı atan basketbolcusu ünvanını almakla beraber, uzun seneler en fazla top çalan defans oyuncusu ünvanına da sahip olmuştur. İverson’ın yeteneği ve başarıları tartışılmaz olsa dahi, özel hayatı ve psikolojik sorunları, bu kadar sene içinde neden hiç bir şampiyonluk kazanamamasının en büyük nedenlerindendir. Uzun süreler Philadelphia takımında antrenörü Larry Brown ile sorunlar yaşıyan İverson, bir çok kez antremanlara katılmadığı için maç kadrolarına alınmamıştır. Antrenörüne kızan İverson, basın mensuplarına "kendisinin antremana ihtiyacı olmadığını ve takımının onsuz hiç bir şey yapamayacağını" açıklayarak, kendi egosuna bir çok kez yenilmiştir. 10 senelik Philadelphia kariyerinden sonra takımdan olaylı bir şekilde ayrılan İverson, 2006’dan beri üç takım değiştirmiş ve takım arkadaşlarıyla sık sık kavga ettiğinden dolayı bir türlü transfer olduğu takımlarda kalıcı olamamıştır. En son Philadelphia takımına geri döndüğü 2009-2010 sezonunda, 4 yaşındaki kızının hastalığı ve ailevi nedenlerinden dolayı Mayıs ayında takımı bırakmıştır. Kumar oynamayı çok seven ve basketboldan kazandığı milyonları kumarda kaybettiği için borca giren İverson’ı yeni sezonda neden hiç bir NBA takımının istemediği anlaşılabilir.
Günümüzün basketbolunda Kobe Bryant, Tracy McGrady, Allen İverson gibi yıldızların NBA dışına gitmeleri hiç de alışılmış bir durum değildir. Fakat, İverson ‘ın disiplinsizliği ve bir çok zaafından dolayı gittiği takımlarda "takım kimyasını" bozduğu bir gerçektir. Kumarda girdiği borçlardan dolayı Beşiktaş kulübünden "haftalık maaş" istemesi ve disiplinsiz tavırlarından dolayı yöneticilerden "takım içinde uygulanan cezalardan dokunulmazlık" istemesi hiç de şaşırtıcı değil.
Amerikan forumlarında, "İverson’ın sigara tiryakiliğinin Türkiye’nin duman dolu salonlarında bir sorun olmayacağı", eski antrenörü Larry Brown dahil "NBA’den ayrılışının çok üzücü ve yanlış olduğu", "İverson’ın Türkiye’ye hindi yemeye gideceği" türünde, her zamanki gibi Amerikan cahilliğinde yazılar yazılıyor.
Kısacası Amerikan kamuoyu İverson transferine iyi bir anlamda bakmamakla beraber, Rivaldo’nun Özbekistan Ligi'ne sırf para için gitmesi gibi karşılıyorlar.
İverson’ın Türkiye’ye gelişine en çok Colin Kazım’ın heyecanlanması da, "The Answer" (Cevap) olarak anılan bu basketbol yıldızının ülkemize gelişiyle, beraberinde daha başka neler getireceğinin "cevab"ını da bir hayli endişe ile merak etmemize neden oluyor.
Sabahın köründe kalkıp maçlarını izlediğimiz günler geride kaldı. Şimdi önümüzde her geçen sene daha kötüye gitmekte olan sönmeye yüz tutmuş bir yıldız kaymaktadır. Bence hepsinden önemlisi de, 107 senelik geçmişe sahip ve hiç şüphesiz ki büyüklüğünün "İversonlar" ile kıyaslanmasının düşünülebilmesinin dahi söz konusu olamayacağı bir kulübümüzün Başkanının ve yöneticilerinin, Amerika’ya bu sporcunun ayağına kadar gitmiş olmasıdır.
5 yorum:
Tsk Marsyas, bu adamın ne isi var Besiktas'da diyordum yazını okuyunca anladım ama yazık oluyor Besiktaslılık ruhuna..........
Yanlis bir transfer olabilir ama bazen de reklamin iyisi kotusu olmaz derler..
Reklamın "iyisi" olsa daha "iyi" olmaz mı yani !?
"Kotusu" icin bu kadar caba sarfediliyorsa, iyisi icin daha cok yol var
iverson trye gelmiş en büyük basketbolcudur kariyer olarak o ayrı konu ama oradaki bi detay çok üzücüdür oda son paragraftadır.Bence hepsinden önemlisi de, 107 senelik geçmişe sahip ve hiç şüphesiz ki büyüklüğünün "İversonlar" ile kıyaslanmasının düşünülebilmesinin dahi söz konusu olamayacağı bir kulübümüzün Başkanının ve yöneticilerinin, Amerika’ya bu sporcunun ayağına kadar gitmiş olmasıdır.
teşekkür ederim
Yorum Gönder