"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

26 Ekim 2010 Salı

BEŞİKTAŞ'IN YENİ "KARİZMA"SI : "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği (siyah) beyaza verdiler.” (*)


Baba Hakkılar’ın, Şükrü Gülesinler’in dönemlerine kadar gitmeyeceğim ama, bugün yaşı 35 ve üzerinde olup da, Beşiktaşlı olsun ya da olmasın, futbolla ortalama ilgisi olan herkes, 1988 – 1993 yılları arasındaki Beşiktaş Futbol Takımının - belki bir , iki eksiği ile- kadrosunu ezbere sayar. Hatta, Beşiktaşlı değilse, muhtemelen kendi takımının o tarihlerdeki kadrosunu aynı başarı ile sayamayacaktır. Yaşları daha genç olup da, gerçek Beşiktaşlı olanların da, o kadroyu bilmiyor olması mümkün değildir.

O sezonların, “1, 2, 3 gol yetmez, 4, 5, 6 olsun Metin, Ali, Feyyaz atsın Beşiktaşım şampiyon olsun…” tezahüratı hala kulaklarımızdadır. Metin, Ali, Feyyaz ile birlikte, Rıza’yı, Recep’i, Gökhan’i, Ulvi’yi, Kadir’i, Şifo Mehmet’i anmamak mümkün olabilir mi !? İşte size, o yıllarda fırtına gibi esen ve üç yıl üst üste lig şampiyonu (ayrıca 1988-1989 sezonunda ikinci, 1992-1993 sezonunda şampiyon ile aynı puana sahip olarak averajla ikinci) olan, ayrıca 1989-1990 ve 1993-1994 sezonlarında Türkiye Kupasını kazanan Beşiktaş’ın o sezonlardaki kadroları :

1989-1990- Beşiktaş
Şampiyon : Beşiktaş
Şampiyonun kadrosu :Engin, K. Metin, Recep, Ulvi, Gökhan, Kadir, Turan, Ismail, B.Metin, Rıza, Ali, Feyyaz, Şenol, Mehmet, Wilson, Walsh, Halim, Zeki, Serdar
Teknik Direktör : Gordon Milne
Gol kralı : Feyyaz Uçar (BJK) 28 gol

1990-1991-Beşiktaş
Şampiyon :Beşiktaş
Şampiyonun kadrosu :Engin, K. Metin,Recep, Ulvi, Gökhan, Kadir, Hamit, Mutlu, Serdar, Turan, İsmail, B. Metin, Rıza, Ali, Feyyaz, Şenol, Mehmet, Walsh, Halim, Zeki
Teknik Direktör : Gordon Milne

1991-1992-Beşiktaş
Şampiyon : Beşiktaş
Şampiyonun kadrosu : Yaroslav Bako, Metin Akçevre, Recep Çetin, Hamit Yüksel, Gökhan Keskin, Ulvi Güveneroğlu, Kadir Akbulut, Mutlu Topçu, Rıza Çalımbay, Şenol Fidan, Zeki Önatlı, Sergen Yalçın, Mehmet Özdilek, Feyyaz Uçar, Metin Tekin, Ali Gültiken, Turan Uzun, Adam Zeyer, Cemre Özbalkan, Metin Uzun, Halim Okta, Aydın Salatan
Teknik Direktör : Gordon Milne

Görüldüğü gibi, her sezonun kadrosunda en fazla ve uluslararası şöhret olmayan 2 yabancı futbolcu bulunmasına karşın, 13 Türk futbolcu bütün sezonların kadrolarında ve takımın asli oyuncuları olarak yer almışlardır. Bu futbolcuların tamamına yakını da (bir çoğu uzun yıllar) A Milli Takımımızda forma giyme başarısını göstermişlerdir.

O yıllarda Beşiktaş alt yapısı, nitelikli üretimde bulunan bir fabrika gibi çalışmaktadır. Feyyaz, Ali, Rıza ve daha sonra onlara eklenen Sergen ve daha bir çok futbolcusunu, kendi alt yapısından yetiştirmiştir.

O dönemlerde, yine futbolla bir az ilgisi olan herkesin hemen bildiği gibi, Beşiktaş Kulübü’nün Başkanı Süleyman Seba’dır.

Kendi ifadesi ile, Başkanlıktan ayrıldığı 2000 yılında 97 yıllık olan Beşiktaş Kulübünün son 57 yılının içinde, futbolcu, yönetici ve başkan olarak bulunan Süleyman Seba, 16 yıllık başkanlık sürecinde, kendine en önemli hedef olarak, gelecekte de Beşiktaş’ın kimliğini koruyabilmesi için, Kulüb’ün sağlam ve sürekli gelir kaynaklarına kavuşturulması suretiyle, paralı insanlara muhtaç olmaktan kurtarılmasını koymuştur. Bu başarıldığı taktirde, Beşiktaş, sırf ekonomik sıkıntılar nedeniyle, “Beşiktaşlılık normlarına uygun olmayan kişilerin sırf para güçlerinin esiri olmak ve onların kişisel menfaatleri ya da değerlerine göre devşirilerek kendi öz kimlik değerlerinden uzaklaştırılmak” tehlikesinden kurtulacaktır. Seba, yönetim anlayışı ve hedefleri olarak da daima Kulübün tüzüğünü, orada yazılı olan amaçları ve Beşiktaş kimliğini referans vermiştir.

Beşiktaş’ın efsane Başkan’ı, bu hedefini olağanüstü bir çalışma ve başarı ile gerçekleştirmiş ve 1980’lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü, 16 yıllık yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan varlıklı bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler Kulüp Binası, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri, BJK Plaza, Yeşilköy, Pendik ve Çilekli Tesisleri, Beşiktaş Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadı da 49 yıllığına Beşiktaş'a devredilmiştir.

Süleyman Seba, Başkanlıktan ayrılış konuşmasında, ulaştıkları durumun altını şu sözleri ile çizmiştir : “Beşiktaş, artık ne dedikodulardan medet umacak kadar güçsüz, ne de gerçek dışı bazı şeyleri ‘Beşiktaşlılık’ diye etrafa empoze etmeye çalışanların himayesine muhtaç olacak durumdadır.”

Aynı konuşmasında Seba’nın, kulübün başarısını sadece futbol takımının başarısı ile ölçmek isteyenlere de söylecekleri vardır :“Şimdi bu kazandığımız malvarlıklarını, kulübümüzün eriştiği noktaları bir kenara bırakanlara, 16 sene zarfında kulübün ne kadar büyüdüğünü görmek istemeyenlere, 55 milyon dolarlık bütçeye erişmeyi görmezlikten gelenlere, yapılaşmayı, kurumsallaşmayı bir kenara bırakıp da, hizmetimizin karşılığını sadece profesyonel futbol takımının başarı veya başarısızlıklarıyla ölçenlere sesleniyorum : 16 senelik dönemimizde kulübümüz profesyonel futbol takımına yapılan haksız eleştirilere, rağmen aralıksız her sezon Şampiyon Kulüpler, Şampiyonlar Ligi, Kupa Galipleri ya da UEFA kupasına katılma başarısı göstermiştir. Hizmet dönemimizde profesyonel futbol takımımızın kazandığı toplam 9 Lig Şampiyonluğunun 5 ini, toplam 5 kez kazandığımız Türkiye Kupasının 4 ünü, toplam 7 kez kazandığımız Cumhurbaşkanlığı Kupasının 5 ini, toplam 6 kez kazandığımız Başbakanlık Kupasının 2 sini ve toplam 11 kez kazandığımız TSYD kupasının 6 sini müzemize götürdük. Toplamı 22 kupadır.”

Beşiktaş futbol takımı altın dönemini yaşadığı bu süreçte, bu başarılar dışında da, başarılarını istikrarlı bir şekilde sürdürmeyi başararak, fikstürde hep önemli basamaklarda yer almıştır.

Bir yandan, kulübü sürekli olarak ekonomik bağımsızlığa kavuşturacak çalışmalar, yatırımlar sürdürülürken, bir yandan da, ilkeli ve istikrarlı yönetim anlayışından taviz verilmeden, kulübün parası, tam da olması gerektiği gibi, büyük titizlikle sarf edilerek, bu günkü ile kıyaslanması dahi mümkün olamayacak mütevazi bütçelerle ve Beşiktaş kimliğine yakışan teknik ekipler ve futbolcularla oluşturulan takımla kazanılan büyük başarılar, her kulübe örnek olması gereken niteliktedir.

Bu dönem, “Beşiktaş’ın ve Beşiktaşlılığın nasıl olması gerektiğinin vücut bulmuş hali” olarak tarif edilen, kulübüne yaptığı büyük hizmetler ve kazandırdığı büyük başarılarına rağmen gerçek beyefendi kimliği içinde tevazuunu hiç kaybetmeyen, “Beşiktaşlılık duruşundan” hiç taviz vermeyen başkanı, bir çoğu öz kaynaklarından yetiştirilen ve az sayıda yabancıları da dahil olmak üzere, Beşiktaşlılık değerlerine uygun niteliklere sahip futbolcuları, takımları ile bütünleşmiş taraftarları ile, Beşiktaş’ın, kuruluş tüzüğünde yazılı amaçlarına (hukukuna) ve kimliğine, bir başka ifade ile “öz"üne yabancılaşmadan geliştiği en önemli dönemidir.

Bu dönem, Başkanın “Bu kulübe haram kupa sokmam”, “şerefli ikincilik” gibi önemli mesajları içeren sözleri paralelinde “iyi insan olunmadan, iyi Beşiktaşlı olunamaz”, “Beşiktaşlılık duruşu” sloganları ile kulüp taraftarının yönetimi ve Beşiktaşlılık temel ilkeleri ile en çok bütünleştiği ve haklı olarak kendilerini diğer kulüplerin taraftarlarından daha farklı ve daha değerli bir yere koydukları dönemdir.

Ancak, Süleyman Seba’nın (belki göremediği, belki de görüp çaresiz kaldığı) bir başka gerçek vardır : Özellikle de kimsenin kişisel mülkü olmayan dernek, vakıf gibi bir sivil toplum örgütü ülkemizde zenginlemiş, önemli maddi kaynaklara, varlıklara ve imkanlara sahip olmuş ise, artık oraya el atmalar, müdahaleler de kaçınılmaz olacaktır. Ülkemizde, Sivil Toplum Örgütlerinde kurumsallaşmayı başarabilme, maalesef ancak önemli maddi olanaklara sahip olmadığı taktirde mümkün olabilmektedir. Varsıl bir dernek ya da vakıf, hazine arazileri gibi, bir çok iştahları kabartmaktadır. Hele, derin ekonomik krizler içindeyken kimsenin iştahını doğal olarak böylesine kabartmadığı bu dernek, şimdi 55 milyon dolarlık bütçeye kavuşmuş ve milyonlarca taraftara sahip ulusal bir kulüp olan Beşiktaş ise…

“Hazır servet ile gerdeğe girme”nin keyfi bir yana, bu gün ülkemizde 3 büyük kulübün başkanından biri olmak, kamuoyu nezdinde hükümetin bakanlarından biri olmaktan da, Nobel kazmış bir bilim adamı veya edebiyatçı olmaktan da hiç şüphesiz çok daha prestijli, şöhretli ve önemli olmak demektir.
Önemli bir servetin bulunduğu yeri, kapitalizmin bütün silahları ile kuşatarak, orayı kendi kurallarına göre devşirmeye çalışacağı gerçeği, “global” bir prensiptir.

Nitekim, ilkesel yönetim anlayışı ve kişiliği ile kapitalizmin cari ahlakına (!) ve imajına hiç uymayan, sık sık Laila, Reina, Paper Moon gibi “in” mekanlarda boy göstermeyen, görkemli siyah bir SVU otomobili bile olmayan, otobüse binen, kulübün parasını kişisel egosu, fantazileri, reklamı v.b. uğuruna saçıp savurmayan, televizyon ekranlarında bol bol görünüp de kendinin ne mühim bir adam olduğunu anlatıp ona buna hakaretler sallamayan, kendini kulübünün manevi varlığının önüne asla koymayan bu başkan, kulübün temel ilkelerine göre Beşiktaş’a bol olmakla birlikte, kapitalizmin ilkelerine göre ise artık “dar” gelmeye başlamıştır.

Sonuçta, futbol takımının son birkaç yıdaki başarısızlıkları bahane edilerek, sosyal toplumda “globalizasyon” projesi kapsamında sadece “ye, iç, tüket” felsefesi (!) ile devşirilmiş, temel insani değerlerden bihaber, “Vefa”yı sadece boza markası sanıp da, bir semt dahi olduğunu bile bilmeyen bir gurup yeni nesil lümpen Beşiktaş taraftarı (!)’nın kolayca tahrik edilmesi ile de, Süleyman Seba’ya hakaretler ve saldırılar başlatılmıştır. Bu saldırılar aslında, Süleyman Seba nezdinde Beşiktaşlılık değerlerine yapılan saldırılardır.

Bunların sonucunda Seba, “'Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz, ama herkesi her zaman aldatamazsınız !' Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım...!” sözleri ile Kulübüne veda etmiştir ki, “anlayana sivrisinek saz” bir söylemdir. (Ancak maalesef ‘davul-zurna bile az gelmiştir).

Kulüp elbet sonsuza kadar Süleyman Seba tarafından yönetilecek değildir. Ancak bu kırılma noktasından sonra Beşiktaş’ta, özüne uygun gelişme sona erecek ve artık hızla bir başka kimliğe doğru dönüşüm başlayacaktır.

Küfür ve saldırılar sonucu Süleyman Seba’nın yerine gelen yeni başkan yine küfür ve saldırılar sonucu başkanlıktan ayrılacak, onun yerine de, her başarısız sezonda o da yine küfür ve saldırılara uğramakta olan bu günkü başkan geçecektir. Artık “ok yaydan çıkmıştır” bir kere !

Seba’dan sonra, cari değerlerin “prototip”ine uygun başkanlar tarafından, Beşiktaş’ın titizlikle biriktirilmiş ve yapılandırılmış paraları avuç avuç kum taneleri gibi bonkörce rüzgara saçılmaya başlayacak, 10 yılda 11 teknik direktör (Scala 2000–01, Daum 2001–02, Lucescu 2002–04, del Bosque 2004–05, Çalımbay 2005, Ekşi 2005, Tigana 2005–07, Havutçu 2007, Sağlam 2007–08, Denizli 2008–10, Schuster 2010 –) ve 11’lerce futbolcu transfer edilerek, bunların büyük bir kısmına da “hiç bir şeyin karşılığı” olarak dünyalar kadar paralar ödenmek suretiyle geri gönderilerek “başarı !” aranacaktır.

Ancak, bu yöntem ve anlayışla bir türlü “sürdürülebilir başarılar” yakalanmayınca, yine de “para ile saadet olmayacağı” anlaşılmayacaktır. Tam da tersine, beklenen başarılar elde edilmedikçe muhatap kalınan “yeter artık…yuuhhh…”lardan, “küfürler”den kurtularak iktidarı sürdürebilmek gayreti içinde, “belki daha büyük paralar saçılırsa başarıya ulaşılır” felsefesi (!) ile, daha da büyük paralarla satın alınan yeni “mal”lar da, kapitalizmin temel ilkesine göre süratle tüketilip atılarak, yerlerine sürekli olarak yenileri aranıp bulunacaktır.

Böylece “Endüstriyel Futbol”un yeni, cazip ve son derece bonkör bir pazarı daha haline gelen Beşiktaş’ın yeni kimlik karizması artık “Q-7 Quaresma”larıyla ölçülür hale gelecektir.

Bu günkü “Beşiktaşlılık”, artık yeni “Metin-Ali-Feyyaz”ların, “Rıza’ların, Ertuğrul’ların …..” özlendiği değil ama, -futbol yeteneklerini hiç bir itirazım olmayan- “teknik direktörünün kafasına cep telefonu fırlatıp, rakibine gol attıktan sonra cinsel organınla oynayan disko çocuğu Nouma’ların, Avrupa’nın önemli takımlarında bir türlü dikiş tutturamamış, Avrupa’da alıcı bulamayan, disiplinsizlikten sabıkalı Queresma’ların, Real Madrit’ten emekli Guti’lerin” yüceltildiği ve bütün umutların onlara bağlandığı bir kimlik haline dönüşmüştür.

Bana göre, bu gün “gerçek Beşiktaşlılık kimliğinin en son Kartalı” olan kaptan “İbrahim Üzülmez”in, üç-beş milyon euro daha kazanmak fırsatını değerlendirmekten başka hiç bir muradı olmayan bu yeni “karizma”ları Beşiktaş taraftarının böylesine ilahlaştırmasına “üzülmesi”nde ne kadar haklı olduğunu belirtiyor, ama şayet bu duruma o üzülmüyor ise, ben onun yerine de üzülmeye talip olarak, “son Kartal”ın önünde saygı ile eğiliyorum.

-------------------------------------------------------------------------------------

(*) "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler" Özdemir Asaf

Hiç yorum yok: