"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

13 Nisan 2011 Çarşamba

Formanda Ter Olmaya Gelirken….Beşiktaş Nereye Gidiyor?


Ülkemizdeki yabancı hayranlığının en net görüldüğü yerler yabancı bir lisandan esinlenerek açılmış garip (karizmatik) isimli gereksiz pahalı restoranlardır. Bu tür yerlere genelde sosyete prestij için gelir ve boy gösterisinde bulunmayı çok severler. Sosyete klasmanına giremeyenler ise yemekleri sevmeseler de aynı ortamın içinde olmak için maaşlarının çoğunu bir akşam yemeğine yatırırlar. Bu tür yerlere girdiğiniz anda müşteriler o kadar entel pisikolojisinde olur ki konuştukları Türkçe bile sanki yabancı bir ülkede doğup daha yeni Türkiye’ye gelen göçmenlere benzer. Atmosfer ve prestij dışında bu yerlerde inanılmaz abartılmış, ismini duyduğunuzda sanki Olimpos Dağı’nda Yunan Tanrılarının yediği bir yemekmiş gibi anlatılan ‘Carne Asada Ala Carte’ gibi adlandırılmış yemekler vardır. Bir posiyonu 1 yaşında daha dişleri çıkmamış bir bebeği bile doyuramayacak kadar küçük olan bu ‘Carne Asada Ala Carte’ aslında bizim bildiğimiz ızgara külbastıdan başka bir şey değildir ! Beklentisi ilk başta çok yüksek olan müşteriler restorandan çıkarken aslında ne kadar hayak kırıklığına uğradıklarının farkına varıp bir daha gelmemek üzere mekanı terk ederler. Bu sezon Beşiktaşlıların hissettiklerini böyle bir mekandan çıkan bilinçli müşterilere benzetiyorum.

Geçtiğimiz hafta dolu dolu Galatasaray’ı değerlendirdikten sonra bu hafta biraz Beşiktaş’tan konuşmak istiyorum. Şu anda Spor Toto Süper Lig’in ilk 5 sırasında, ülkemizin 2 büyük takımı yok. Beşiktaş her ne kadar Galatasaray kadar kötü gözükmese de, bana sorarsanız sezon başındaki transferlerden yaratılan beklentiden sonra aynı G.Saray kadar hayal kırıklığı yarattı diyebiliriz. Tam kabus niteliğinde bir sezon geçti Beşiktaş için. Kaptan İbrahim gitti, teknik direktör gönderildi, Avrupa’da hüsran yaşandı ve sadece geriye kupa kaldı. Bilgisayar oyunu oynarken mutlaka kendi takımıma transfer etmek istediğim oyuncuların bir çoğunu bu sene kadrosuna kattı Beşiktaş. Özellikle PES oynarken çok hızlı ve iyi şut çekebildiği için Quaresma’yı takımıma transfer ederdim. Fakat görünüşe göre sanal dünya her zaman gerçek dünyaya tekabül etmiyor.

Benim bildiğim ve çok sevdiğim Beşiktaş Süleyman Seba’nın Beşiktaşıydı. Rakipleri kadrolarını uçuk fiyatlara aldıkları yabancılarla doldururken, alt yapıdan ve Anadolu kulüplerinden aldığı gelecek vaadeden oyuncularla milli takımımızın en önemli oyuncularına ev sahipliği yapardı. En son oynadığımız Avusturya maçında tek Beşiktaşlı’nın Avusturya takımındaki Ekrem Dağ olması gerçekten düşündürücü bir durum. Blogda yeterince Schuster’i eleştirdim o yüzden kendimi tekrarlamamak için burda onun yaptığı inanılmaz yanlışlardan bahsetmeyeceğim. Fakat ne olursa olsun Beşiktaş’ın yaptığı transferlerde her hangi bir planlama ya da hedef görmüyorum. İlk yarının sonlarına doğru Schuster’in kadroya kazandırdığı Ali Kuçik, Ersan Gülüm, Necip Uysal v.b. oyuncular vardı ve en azından genç oyuncular ile deneyimli yabancıların var olduğu bir takımda umut görüyordum. Devre arasında tekrardan takıma ne katacakları belirsiz yabancıları alıp, gençlerin bir kısmını kiralayıp, bir kısmının önünü kesince hayal kırıklığı işte o zaman başladı.

Guti ve Simao gibi futbol hayatlarının sonlarına gelmiş, Fernandez ve Almeida gibi bir zamanlar gelecek vaadeden ama artık büyük takımların vazgeçtiği türde oyunculardan ancak 1-2 tanesine bir takım tahammül edebilir. Beşiktaş maalesef bu sene çok kırılgan ve düzensiz bir futbol oynadı. Kazandığı maçların hemen hepsinde oyuncularının bireysel becerileri ön plandaydı. Burada Almeida’ya ayrı bir parantez açmak istiyorum. Bana sorarsanız Beşiktaş gibi bir kulüpde en fazla yedek ya da ikinci bir forvet olur. Herkes Portekiz Milli Takımı’nın forveti diyerek onu övüyor. Fakat burada unutulan nokta Portekizliler’in hiç bir zaman çok iyi bir santrafor çıkartamadıklarıdır. Helder Postiga, Pauleta, Nuno Gomes ve şimdi Almeida gibi isimler hiç bir zaman Avrupa’da ortalama bir forvetin üstüne geçememişlerdir.

Sizinle son haftalarda Beşiktaş hakkında basında yer alan yazıların bir kısmını paylaşmak isterim:

________________________________________________
Ali Ece:

Beşiktaş, Türkiye Kupası’nı kazanacaksa Rüştü ile beraber kader adam olarak siyah-beyaz tarihe geçecek Simao da henüz 17′sinde Sporting’de yıldızını parlatarak 19 yaşındayken Barcelona’ya transfer olmuştu. Q7 ve Simao’nun yanı sıra C.Ronaldo ve Figo gibi dünya futbol tarihinin en yetenekli 5 açık oyuncusundan ikisini yetiştiren Sporting’in durumu da altyapıya sırtını döndüğü için şimdilerde Beşiktaş’tan iç açıcı değil. Ne de olsa başkan adayları, seçilebilmek için Almeida ve Bobo isimlerini koz olarak kullandı. Sahi Beşiktaş da bir zamanlar Türkiye’nin Sporting’iydi değil mi?
O 10 yılda 5 şampiyonluk + 3 ikincilik yaşanan altın yıllarda !

http://www.aksam.com.tr/siyah-beyaz-bir-hayal-mi-1822y.html

Sinan Engin

Beşiktaş takımı Q7 varken farklı, Q7 çıktıktan sonra farklı. Ayağına aldığı her top izleyen zevk veriyor, ama rakiplere eziyet veriyor. Müthiş slalomlar, çalımlar ve harika ortalar. Almeida’nın kafasına çarptırıyor, al da at diye! Almeida zorlanıyor, iki seferde ancak kaleye atabiliyor. Onun attığı goller normal bir santrforun atabileceği goller. Yani Q7 varsa santrfor mevkiinde kim varsa gol atabilir. Beşiktaş’ın hücum gücü bir tek Quaresma…

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17524584.asp

Metin Tekin

1987 yılında Beşiktaş formasıyla Avrupa Kupaları’nda mücadele ediyorduk. Çeyrek finaldeki rakibimiz yine Dinamo Kiev’di… İlk maçı sahamızda 5-0′lık skorla farklı kaybetmiştik. Rövanş maçını kazanma ihtimalimiz yine mucizelerle ifade ediliyordu.
Kiev’deki ikinci maç öncesinde teknik direktörümüz Milos Militanovic, soyunma odasındaki maç konuşmasında şunları söylemişti: “Bugün turu geçmek için en ufak bir şansınız dahi yok. Size ‘tur mucizelere bağlı’ bile demiyorum. Ama sahaya çıkın ve bana nasıl futbol oynayabildiğinizi değil, kişiliğinizi gösterin bu maçta…”
O gün şunu anladım ki, kaybederken de kendinizi anlatabilirsiniz sahada.

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/tekin/2011/02/25/gecmisten_bir_yaprak

Rıdvan Dilmen

Beşiktaş’ın kötü oynarken bile maçı kazandırabilecek futbolcuları var.
Ancak çok ofansif olmasına rağmen attığı gol sayısını çok az buluyorum. Bu önemli bir sıkıntı.

http://www.fotomac.com.tr/Yazarlar/ridvandilmen/2011/04/12/gelecek-yilin-takimi-yapilmali
__________________________________________________
Şu anda camiada herkes Tayfur Hoca’nın başarılı olmasını istiyor. Onu sanki Beşiktaş’ın Guardiola’sı gibi görüyorlar. Fakat Tayfur Hoca’nın kalıcı olması için mutlaka kupayı alması gerekiyor. Beşiktaş Türkiye’nin Los Galacticos’u olmak yerine kendi kimliğine dönüp, alt yapılara önem verirse başarılarda mutlaka beraberinde gelecektir. Bir sürü para verip Avrupa’da işi bitmiş oyuncuları transfer etmek başarı getirseydi Fenerbahçe ve Galatasaray çoktan çok daha fazla elde tutulabilecek başarılara imza atmışlardı. Aynı şekilde Manchester City PL’de rekor fiyatlara yaptığı transferlerden sonra şimdiye kadar çoktan bir kaç şampiyonluğu almış olması lazımdı. Türkiye’nin en renkli taraftar grubu olan Beşiktaşlılar’ın artık göz boyama amaçlı yapılan transferlere kanmayıp gerektiğinde ‘Yeter….’ protestolarını sonuna kadar devam ettireceklerini umuyorum.

CK

Okuyucu Sorusu: Sizce Beşiktaş’ın bu seneki başarısızlığındaki en büyük etken neydi? Yapılan transferler fazla mı abartıldı ? Quaresma’nın takıma yararı mı yoksa zararı mı daha fazla ? Bundan sonra ne yapılması gerekiyor ?

Hiç yorum yok: