"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

29 Nisan 2011 Cuma

KONUK YAZAR KÖŞESİ : Ahmet Çizmeci’den, “Futbol’da Altyapı”

Bu haftaki konuk yazarımız Ahmet Çizmeci, çok önemli bir konuya, “Futbol’da Altyapı” konusuna değiniyor. Hayatın her alanının temeli olan  “altyapı”nın önemine “futbol”da vurgu yapan Ahmet Çizmeci’nin, Avrupa Futbolu’ndan verdiği çarpıcı örneklerle Türk Futbolu’nu irdeleleyerek kaleme aldığı bu emek dolu yazısını da, önceki konuk yazarlarımızın yazılarına gösterdiğiniz  ilgi ve beğenilerinizle karşılayacağınız inancındayız. 

                   
FUTBOL’DA ALTYAPI
Son zamanlarda, futbolumuzda bir çok şeyin tartışıldığı günlerdeyiz. Bana göre tartışılması gereken en önemli konu, her şeyin başı olan “altyapılar”. Ülkemiz futbolunun yıllardır dile getirilen en temel sorunu alt yapıdır ve bir türlü düzeltilemedi bu sorun. Hem yönetim, hem tesis, hem de futbol olarak, alt yapıda gerçekten sınıfa kalıyoruz.

Avrupa’da oynadıkları futbolla her zaman takdir alan ve finallerde her zaman kendilerine bir yer bulan takımlar, her konuda alt yapı gelişimini tamamlamış durumda.

                               
Premier Lig / İngiltere ligi’nin alt yapı sorunu, sadece kendi ülke takımları için var. Manchester United, Arsenal, Everton, Sunderland, Tottenham gibi takımların, birbirinden yetenekli genç oyuncuları olmasına rağmen, scout çalışmaları sonucu bunların bir çoğu ülke dışından geliyor. Son 2-3 yılda Everton, Baines ve Coleman gibi has İngiliz yetenekleri ilk 11’e yerleştirerek, bu sorunu bir nebze olsun küçültmeye çalışsa da, bu durum,  Milli takımları için gerçekten ciddi bir sorun oluşturuyor.

Ancak bu sorununu bir kenara bıraktığımız zaman, inanılmaz bir alt yapı ve scout sistemi görüyoruz İngiliz takımlarında. Arsenal’e zaten böyle bir yazıda değinmek yersiz ve bloglara sığamayacak cinsten.  Arsen Wenger’in kurduğu ve alt yapıda Steve Bould’un başında bulunduğu gerçekten çok iyi bir grup var ve dünyanın yer yerinden inanılmaz bir oyuncu akışına sahip Arsenal Akademisi.

Manchester United da aynı şekilde. Alt yapılarından her zaman Giggs, Scholes gibi takım ruhunu hiç bırakmayacak oyuncular çıkartmasını, görev adamları bulmasını iyi biliyorlar. Şu anda çıkarttıkları Darren Gibson, orta sahada gerçekten çok güçlü bir isim. Fletcher, Rafael ve Fabio kardeşler,  O’shea, Evans gibi İngiliz olmayan bir çok genç oyuncuyu bulup, onlara “ Kırmızı Şeytan “ ruhunu aşılıyorlar. Bu adamların en önemli yanı ise, İrlanda – Galler ekseni arasındaki en iyi oyuncuları bulup takıma kazandırmak. Bunların dışında, Wes Brown, Scholes, Beckham gibi çok değerli ingiliz oyuncular da, alt yapının ürünleri.

Chelsea ise, Abramoviç’in gelişiyle son 10 yıldır her konuda gelişmekte olan bir kulüp. Tabii bu gelişme, alt yapıda da  kendini gösteriyor. Dünyanın her yerinden oyuncu getiriyorlar. Sırbistan, Hırvatistan ve Hollanda pazarında çok aktifler. Son 2 yıldır Vitesse’yi neredeyse pilot takım olarak kullanıyorlar.
Everton çok fazla futbolcu alışverişi yapsa da, ne varsa alt yapısından çıkan gençlerinde var. Özellikte son 1-2 yılda, Baxter, Jack Rodwell, Anichebe gibi gençleriyle alt yapı olarak ışık saçıyorlar. Everton daha önce de Rooney’i dünya futboluna sunmuştu. Sunderland ise, bu sene parlattığı yıldızı Jordan Henderson ile, İngiliz futbolunun geleceği için umut oldu.

Southampton gibi her daim bir yıldız çıkartabilen, Crystal Palace gibi büyük takımlar için oyuncu pişiren kulüpler de var İngiltere’de. Böyle küçük takımlar, bu tarz alt yapı sistemleriyle de, kasalarına inanılmaz paralar koyuyorlar.  Mesela Southampton Saints Akademisi, şu anda İngiliz futbolunun odaklandığı Alex Chamberlian’ı parlatmakla meşgul.  Daha önce de, Gareth Bale, Theo Walcott, Wayne Brigde, İngiliz futbolunun en büyük golcülerinden olan Alan Shearer gibi yıldızları alt yapılarından çıkartıp büyük paralara satmışlardı.

İspanya’ya geçtiğimizde ise, yıllardır bir Barcelona gerçeği var. Johan Cruyff’un gelmesiyle “alt yapı ile üst yapı” olarak ayrılmaktan çıkan bir kulüp Barcelona.  Öyle bir sistem var ki şu anda, Barcelona B takımına kurallar el verse, La Liga’ya çıkıp şampiyon olacaklar. Büyük bir scout ekibinin çalışmasıyla bulunan gençler, geldikleri günden A takıma çıkacakları güne kadar hep aynı futbolu oynuyorlar ve bu da onların herhangi bir uyum sorunu yaşamamasını sağlıyor. Pedro, Messi, Xavi, İniesta, Pique, Puyol, Guardiola gibi isimlerle, Barcelona alt yapısının “La Masia”sının adı dünya futboluna altın harflerle yazılmış, insanların aklına tam anlamıyla kazınmış durumda. Tabii bunların hepsi büyük bir çalışmayla oluyor. Guardiola’nın da dediği gibi,  yıllar öncesinden, “ İniesta’nın, Xavi’den bile iyi olarak geleceği” biliniyor. Guardiola’ya, “alt yapıda Xavi diye bir çocuk var seni geçecek !” deniliyor. Bunların hepsi, uzun uğraşlar sonucu, geleceği görerek olabiliyor. Öte yandan, alt yapısında 24 yaşına gelmiş, 26 yaşına gelmiş ama hala B takımda oynayan oyuncular da var. Ama  takım 2. Ligde olduğu için, onların tek sorunu birinci ligde oynayabilmek oluyor.  Ee tabii, Barcelona alt yapısından da oyuncular çalınabiliyor. Örneğin, Pique’yi ManU çalmıştı ellerinden ama,  yuvaya geri döndü Gerard Pique. Fabregas da öyle ve bu yaz o da yuvasına dönecek büyük bir ihtimalle. Bu arada, transfer döneminde Manchester City, Barcelona B takımının gelecek vaat eden İsrailli oyuncusu Gai Assulin’i kadrosuna kattı. Yine bir ada takımı Blacburn Rover ise, Ruben Rochina’yı Barcelona’dan çaldı.

Ezeli rakip Real’de ise çok büyük bir alt yapı çalışması olmamış hiçbir zaman. Her zaman en iyilerin, en gösterişlilerin peşindelerdi onlar. Ama yıllar içinde orada da, takımın ruhunu yansıtan Guti, Raul, Hierro, Casillas gibi alt yapının ürünleri olan futbolcular çıkarak takımlarına büyük hizmetler vermişlerdir ki, bazıları hala hizmet vermeye devam etmekteler.

Bu iki dev hariç, sadece Bask bölgesindeki futbolcularla oynayan Atletic Bilbao da bir çok büyük oyuncu ve yetenekli genç çıkarmış. Son dönemde Llorente, Javi Martinez (alt yapısı Osasuna ) ve İker Munian bunun en iyi örnekleri.  Bunun dışında, 2005 yılında Chelsea’ye 12 milyon €’ya sattıkları Del Horno, Andoni Goikoetxea gibi isimler Bilbao alt yapısından yetişmiş ve dünya futbolunda önemli yer almışlardır.  Atletico Madrid, Valencia, Sevilla gibi takımlar da, son dönemde çıkardıkları Jesus Navas, Dominguez gibi isimlerle alt yapı çalışması içine girdiklerini gösterdiler. Zaman içerisinde bir de Real Sociedad’ın çıkarttığı alt yapı yıldızları var. Xabi Alonso, Bilbao efsanesi olsa da, Sociedad alt yapısı almış. Etxeberria, Javier Garrido gibi isimler de bu takımın en iyi dönemlerinden çıkan yıldızlardı. Sergio Ramos, Mendieta, David Silva, Cazorla gibi isimler ise, bir dönemin alt yapı çalışması ürünleri.
Son dönemde takımlar Barca’yı gördükten sonra, kendi içlerine daha fazla döndüler. Atletico Madrid yabancı stoperler alırken, bu dertlerinin devasını Alvaro Dominguez’de buldular. Aynı şekilde,  yabancı kaleciler varken, son yıllarda Asenjo denendi ama, olmayınca da, kendi içlerinden De Gea gibi süper bir kaleci çıkardılar.

Almanya’da ise sistem biraz daha farklı gibi geliyor bana. Alt sıradaki takımlar veya alt liglerdeki takımların alt yapılarından iyi oyuncular çıkıyor ve bu oyuncular hemen ilk görüşte kendilerini belli ediyorlar. Büyük takımlar, bu genç yaşta ki yıldız adaylarını hemen almakta hiç tereddüt etmiyorlar. Son dönemde, Dortmund sayesinde göze batan bir scout sistemi var.  Klopp yönetimindeki Dortmunt, Kagawa, Barrios, Lewandowski gibi futbolcuları neredeyse sıfır maliyetle bulup, getirip, oynatıp milyon €’ luk oyuncular haline getirdi.

Almanlar, 2000 Avrupa Şampiyonasından sonra bunun gerçek anlamda farkına vardılar ve önemini kavradılar. 2000 Avrupa Şampiyonasında Almanya sadece 1 gol atabilmiş ve  1 puan alabilmişti. İşte ondan sonra gerçek bir yapılanmaya giriştiler ve bugün meyvalarını topluyorlar.  Bu yeniden yapılandırma sürecinin odağında ise, futbol altyapı okulları vardı. 1. ve 2. Bundesliga’da mücadele eden profesyonel kulüplere “altyapı okulu kurmak” zorunluluğu getirildi.  Her akademide olduğu gibi, Almanya’da da takımlar genç oyunculara her türlü olanağı sağlıyor.  Şu anda Alman Birinci Ligi’ndeki tüm oyuncuların yüzde 52,4’ü, işte bu altyapı okullarından geliyor. Kulüpler, futbol altyapı okullarına bugüne kadar 600 milyon eurodan fazla parasal kaynak sağladılar. Örneğin Borussia Mönchengladbach’ın alt yapısı, Borussia-Park stadına 5-10 dakikalık bir mesafede.  Borussia Mönchengladbach takımının altyapıdan sorumlu yöneticisi Roland Virkus, kulübün futbol altyapı okulu hakkında, “Okulumuzda antrenman sahaları, sosyal konutlar ve idari birimler hepsi bir arada. Okul buradan arabayla beş dakikalık mesafede. Yani gençlerin zamanlarını iyi kullanmaları amaçlanıyor.” Marcel Jansen, Marko Marin, Marvin Komper gibi isimler Mönchengladbach takımının alt yapı okullarından çıkma.

Bayern’e ise fazla girmeye gerek yok. Her daim kendi alt yapısından yetiştirdiği değerleri var. Thomas Müller ve Badstuber ise son dönemdeki en önemli örnekler.

Bunlar sadece, ülkelerin futbol dünyaları içindeki bazı örnekler, ya da öne çıkanlar. Ülkemizde ise bunların hiç biri yok. Alt kademedeki takımlar arada sırada bir oyuncu çıkarabiliyorlar. Örneğin şu anda Konya Şekerspor Ömer Ali’yi, Altay Volkan Yaman’ı parlatıyor, ancak bu, düzenli bir hale getirilemiyor. Ülkemizde “scoutluk sistemi” ise, nerdeyse bir şehir efsanesi halini alacak.

Aylar önce Abdullah Avcı Ntvspor’a çıkmıştı ve -kendi ile birlikte- 4 kişilik bir scout ekibi olduğunu söylemişti. Bildiğimiz tek scout ekibi de budur herhalde Türkiye’de. Yeni yeni birkaç kulübümüz “Wyscout” sisteminden faydalanmaya başlasa da, bir çoğu hala menajerlerin önerdiği futbolcuları daha cazip buluyorlar.

“Alt yapı”, sonsuza kadar tartışmaya açık. En alt kademede oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçındaki küçücük çocukların kavgası, cahiliyetin alt yapıda bile yansıyan holiganizminin bir göstergesi. Bu çocuklara ne öğretiliyor ki, ne oynasınlar !? Galatasaray alt yapısında, en temel olarak ne alır şu anda genç yıldız adayları !?  Her sene bir şeyler değişiyor.  Değişime ayak uydurmayı öğretmek gerek o zaman alt yapılarda. Ama bu hepsinden zor. Belli bir sistemde, belli oyuncularla oynamayı öğrenen genç yetenekler, A takımlara çıktıkları zaman hiç sıkıntı çekmiyorlar. (Örnek : Barcelona). Rijkaard’la birlikte, alt yapıya Hollandalı bir hoca getirerek Galatasaray buna doğru bir adım atmıştı ama, ısrarcı olunmadı.

Bizim genç yetenek çıkarmadaki temel sorunumuz, onlara güvenmemek, gidip sakatlıktan bütün sezon yatan adamlara milyon €’ lar verirken, genç oyuncularımıza 1 milyon € ayırmamak. Alt yapılar için yapılan yıllık harcamalar çok gülünç boyutlarda. Bir çok kez, bir çok spor programına da konu oldu bu. Galatasaray’ın Bayan Psikiyatrisi Telegol’a çıkıp bunların hepsini dile getirdi. Emre Çolak, Anıl Dilaver, Semih Kaya, Galatasaray’ın son dönemde belki de yitirmekte olduğu değerler. Daha önce de, Özgürcan, Cafercan, Mülayim Erdem gibi, “gümbür gümbür geliyor” denen gençler yitip gitmişti. Çünkü bunların hiç birine gerçek bir şans verilmedi, gerçekten inanılmadı bu gençlere.

İniesta, Xavi, Messi, Guardiola… Bu futbolcuların hangisi başka takımlara kiralık olarak başka takımlara gitti !? Ya da gidenlerden, -mesela Avrupa’da Wilshere gibi- hangisi kendine bir şeyler  katabilecek takımlara gitti !? İşte en son örnek Arda Turan. Ersun Yanal’dan bir şeyler öğrenebildi Manisa’da ve sonra Galatasaray’ın en büyük yıldızı oldu. Bir başka örnek, Aydın. Abdullah Avcı’nın elinde rehabilite edilerek takımına döndü ama, tam olarak güvenilmedi ona ; önünde her zaman birileri oldu. “Süper” ama,Süper Ligimiz’de, maçlarda kadroda genç oyuncu bulundurma kuralı olmasa, hiç kimse çıkmayacak ortaya.
“Para” konusuna gelince, genç oyuncuya neden para verilmez anlamıyorum. Cenk Tosun’a mesela. Hiçbir büyük takım para verip almadı ama, Gaziantepspor onun değerini bildi. Sonuç, 11 maçta 10 gol. Hala İsmail Köybaşı’na verilen 6 milyon €’ya yananlar var. Bakın kaptan İbrahim Üzülmez gitti, o genç orada tek başına kaldı ve sırtlamaya çalışıyor yükü. Milli Takımın geleceği için de, tek sol bek adayı o’dur herhalde.

Fenerbahçe 2 yıl önce Abdülkadir Kayalı ve 2 genç oyuncu daha almıştı. Hangisinin ismi hala akıllardadır !? Belki bir tek Abdülkadir, o da artık geri dönemeyecek herhalde Fenerbahçe’ye.
Beşiktaş, hala gelecek seneye Ferrari’yi gönderip yabancı bir stoper almayı planlıyor. Ne gerek var ki ? İbrahim Toraman-Sivok- bonservisi alınacak olan Ersan ve tabii ki alt yapıda ışıldayan Atınç var. Bu formayı ona verdiniz de sırıttı mı o forma onun üzerinde !? Ne gerek var başka bir futbolcuya, koyun onu takıma, yoksa Semih Kaya olur başınıza.

Ülkemizde şu da hiç gözüme çarpmaz benim : Bir Southampton’ımız yok mesela. Neden yok !? Çünkü alt kademelerde bir oyuncunu yıllık geliri 4 bin lira. Üste çık, süper ama süper ligimize çık, bir oyuncunun 90 dakikalık oynama bedeli bu. Hangi alt kademelerde oynayan takım, gençlere ne para ayıracak da, ne yetiştirecek !?

Derwall’in Türkiye’ye ilk geldiğinde, “öncelikle geçici değil, kalıcı başarıların, çağdaş altyapı ve tesislerin” önemini vurgulamıştı.

Ve aynı şeyler hala vurgulanmakta ama, kime !?  Bu vurguya dikkat eden var mı !?

Ahmet Çizmeci (http://bayafutbol.blogspot.com)

Hiç yorum yok: