Bu hafta “Konuk Yazar” köşemizde, Fransa doğumlu Rıdvan Nicolas Erdem, bizi çok iyi bildiği bir konuda, “Fransa’da futbola nasıl bakıldığı” konusunda aydınlatıyor. Sevgili Kardeşimizin, “Sorularımıza – Cevap” şeklinde kaleme aldığı, yer yer de Fransa’daki futbol anlayışı ile ülkemizdeki futbol anlayışının karşılaştırmalarını yaptığı bu güzel yazısını, ilgi ve beğeni ile okuyacağınız inancındayız.
SORU : Fransa Ligi’nde futbol nasıl oyananıyor ? Bizim ligimize göre en büyük fark nedir ?
RNE : Fransa ligini Türkiye liginden ayıran temel özelliklerden biri, “oyun hızı”dır. Özellikle son yıllarda, Fransa’da başarıya ulaşan takımların ortak özelliğinin topu ileriye hızlı taşımalarından geldiğini söyleyebilirim. Şampiyonluk mücadelesi veren takımların neredeyse tümünde bu tarz oyuncuların ön plana çıktığını görüyoruz.
Olympique Lyonnais, yani “Lyon” adıyla bildiğimiz kulüp, bu anlamda yıllarca kanatlarında topu taşıyan oyuncular olarak, Florent Malouda ve Sidney Govou’yu kullandı. Bu oyun anlayışı o kadar başarılıydı ki, “Alexvari” oynuyor diyebileceğimiz Juninho bu takımda yıllarca yer aldı. Tabiri caizse, oyun içerisinde hamallık görevini arkasında ve yanında oynayan oyuncular üstlendiği için, Juninho’nun oyunu hızlandıran, takımı birden ileriye doğru sürükleyen pasları ve oyun zekası, Olympique Lyon’u yenilmez armada haline getirdi Ligue 1’de.
Lyon’un rakipleri Olympique de Marseille, Paris Saint Germain ve Girondins de Bordeaux takımlarında da oyun mantalitesi global olarak yine çok farklı değil. Günümüzden örnek verelim bu sefer ; mesela Marseille : Yine kanatlarda topu ileriye hızlı taşıyan oyuncular görüyoruz. Mathieu Valbuena, Baky Koné gibi örneğin. Bordeaux’da Gouffran, Wendel, Trémoulinas aklıma gelen diğer örnekler. Kısacası, Fransa liginde başarılı olmak için gerekli olan temel malzemeler, saha içinde “lider” özellikleri taşıyan bir oyun kurucu, onun yükünü hafifletecek “yardımcı erkek oyuncu” rolünde orta sahalar ve topla hızlı bir şekilde mesafe kat edebilen kanat oyuncuları. Yıllardır bu oyun tarzını milli takımlarına da yerleştirdiklerinden dolayı, alt yapılarından bu tarz oyuncular bulmakta çok zorlanmıyor Fransız Takımları. Zaten dikkatli bakarsak, saydığım oyuncuların çoğu fransız kökenli oyuncular.
SORU : Fransa Ligi'nin en önemli takımları Lyon, PSG, Marsille ve son senelerde de Lille olarak gözüküyor. Bu takımların istikrarlı başarısının arkasındaki şey nedir ? Yönetimler bizim büyük takımlarımıza göre daha mı profesyonel ?
RNE : Profesyonellik anlayışı konusunda gezegenler kadar fark var Türk kulüpleriyle Fransız kulüpleri arasında. Bunu sırf “bizim ülkemizde de top mu oynanıyor canım !?” ya da “bak gördün mü avrupalı nasıl da yönetiyor !” demek için söylemiyorum. Başarının sadece istikrarla geleceğini idrak etmiş durumda Fransız Takımları. Örneğin, 7 sene üst üste sampiyon olup ligin tozunu attıran Olympique Lyonnais, bu seriyi yakalamadan önceki 3 sezonda, önce iki kez üst üste 3 üncü, ardından bir kez 2 nci sırada tamamladı ligi. 3 yıl boyunca şampiyonluğa oynayıp sonunda hüsran yaşadılar, ama yılmadılar. Her sene üzerine koyup kararlı bir şekilde devam ettiler, bu da 7 yıllık muhteşem bir seri getirdi. İstikrar konusunda dile getirmek istediğim şey sadece teknik direktör değil. Yönetiliş biçiminde bir istikrar gösterdi kulüp. Hep aynı mantaliteyi koruyarak bugünlere geldiler. Aynı örnekler Bordeaux ve Marseille için de geçerli. Bordeaux’da 2007’de Laurent Blanc göreve geldi, 2008’de ligi ikinci bitirdiler, ertesi sezon şampiyon oldular. Marseille, 2007’de ve 2009’da gelen ikincilikler ve 2008’de gelen üçüncülüğün ardından, geçtiğimiz sezon 92 senesinden beri beklediği sampiyonluğa kavuştu. Bu sezon da Lille’le beraber şampiyonluğun en büyük favorilerinden biri. İstikrar sadece teknik direktör demek değildir. İstikrar, bir kulüpte uzun vadeli projeler yaratıp, yarı yolda sil baştan yapmadığınız zaman yakalayabileceğiniz bir şeydir. Maalesef Türkiye’de bunu yapabilecek büyük bir takım çıkmadı bugüne kadar. Düzensizliği düzen olarak seçtiğimiz için, bu ortam Milli Takımımız’a da olumsuz yansıyor. Bugüne kadar elde ettiğimiz başarıların neredeyse hiç biri organize olarak gelişmiş bir projenin ürünü değildir. Galatasaray’ın birinci Fatih Terim dönemindeki yükselişini ve 2002 Dünya Kupası’nda gelen 3. lüğü bunların dışında tutuyorum.
SORU : Fenerbahçe, özellikle bu sene Fransa Ligi'nden oyuncular almaya karar verdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri Aykut hocanın istediği tip hızlı ve çevik Afrikalı oyuncuların bu ligde bulunması. Öncelikle bunu doğru buluyor musun? Fransa'daki kulüplerin transfer politikaları nasıl işliyor ?
Hep istediğim bir şeydi Fenerbahçe’nin doğduğum ülke Fransa’da adını duyurması. Umarım yapılan bu transferler, “haydi gidelim Fransa’dan bir kaç kara çocuk getirelim, tazı gibi koşsunlar” mantığıyla değil de, bilinçli bir şekilde yapılmıştır. Mamadou Niang transferi, Türkiye’deki futbolseverlerin, Fransa futbolu ve özellikle Marseille hakkında fazla bilgi sahibi olmayan kesimin tahmin edemeyeceği kadar büyük bir yankı uyandırdı Fransa’da. Fenerbahçe Niang’i transfer ederek, tam manasıyla Marseille’in ciğerini söktü diyebiliriz. Teknik Direktör Dider Deschamps katıldığı bir futbol programında, bu transfer için düşünceleri sorulduğu zaman, gözleri dolu bir şekilde “O benim kaptanımdı…!” dedi. Taraftarlar Niang’ı, o çok sevdikleri kaptanlarını yuhalayarak uğurladılar. Forumlarda, gazetelerde, hep Mamadou Niang’ın bu transferi sadece para için kabul ettiği ön plandaydı. Zaten lig başladıktan sonra Niang gollerini atmaya başlayınca, her hafta sonu Fransa’nın 1 numarali tv kanalında yayınlanan futbol programında Fenerbahçe’den bahsedilir oldu.
Fransa’da transfer yapmak, futbol konusunda gelişmis olan diğer ülkelerden biraz daha zor. Adil Oyun (fair play) çerçevesinde yapılan düzenlemelerden dolayı, Fransız kulüpleri İngiliz, İspanyol ya da İtalyan rakipleri gibi fahiş fiyatlara oyuncular alamıyorlar. Son dönemlerde Ligue 1, üst düzey liglere transfer olmak için “tramplen” işlevi görmekte : Franck Ribéry, Florent Malouda, Karim Benzema, Mathieu Flamini akla gelen ilk isimler.
SORU : Fransa'da futbol kültürü nasıl bir şey ? Oradan gelmiş biri olarak insanların futbola bakışlarını nasıl buluyorsun? Bizimle kıyaslarsan ne daha iyi, ne daha kötü sence ?
RNE : Fransa’da futbolun çok önemli bir yeri olsa bile, okullarda istisnasız tüm sporları çocuklara deneme fırsatı veren bir sistem hakim. Yani Fransa’da bir çocuk, liseyi bitirdiğinde, Judo’dan tutun, güreş, yüzme, basketbol, atletizm, voleybol, hentbol, futbol, badmington’a kadar, bireysel ve kolektif anlamda neredeyse tüm sporları denemiş oluyor. Bu da ülkenin tüm olimpik branşlarda temsil edilmesini sağlıyor. Bizim ülkemizle kıyaslanacak bir durum yok maalesef. Yani ülkemizde durum sadece futbol değil, genel olarak spor konusunda oldukça vahim Fransa’ya oranla. Örnegin Fransa’nın “Clairefontaine” diye bir futbolcu darphanesi var. 1988’de Fransa Futbol Federasyonu tarafından kurulan bu yerde, futbolcular bu Ulusal Akademi’ye küçük yaşta girip, profesyonel eğitmenlerin elinde kendilerini geliştiriyorlar. Thierry Henry, Nicolas Anelka, Jerome Rothen, William Gallas ve Ben Arfa gibi milli oyuncular bu futbol okulunun ürünüdür. Türkiye’de, bildiğim kadarıyla, henüz böyle bir girişim yok. Olsa bile, eğitmenleri nereden bulacağımızı çok merak ediyorum doğrusu.
Fransa’da futbol sokakta başlar, akademide olgunlaşır ve eğer sahaya çıkacak kadar yetenekliysen, sahada devam edersin oynamaya…
En büyük avantajlarından biri de, eski sömürgelerinden gelme ailelerin çocukları sayesinde, Dünya Karması tadında bir milli takım kurabilme şanslarının olmasıdır benim gözümde.
Eski bir söz vardır, bilenler hak verecektir: “Tüm yollar Paris’e !”
Rıdvan Nicolas ERDEM
FRANSA’DA FUTBOL
SORU : Fransa Ligi’nde futbol nasıl oyananıyor ? Bizim ligimize göre en büyük fark nedir ?
RNE : Fransa ligini Türkiye liginden ayıran temel özelliklerden biri, “oyun hızı”dır. Özellikle son yıllarda, Fransa’da başarıya ulaşan takımların ortak özelliğinin topu ileriye hızlı taşımalarından geldiğini söyleyebilirim. Şampiyonluk mücadelesi veren takımların neredeyse tümünde bu tarz oyuncuların ön plana çıktığını görüyoruz.
Olympique Lyonnais, yani “Lyon” adıyla bildiğimiz kulüp, bu anlamda yıllarca kanatlarında topu taşıyan oyuncular olarak, Florent Malouda ve Sidney Govou’yu kullandı. Bu oyun anlayışı o kadar başarılıydı ki, “Alexvari” oynuyor diyebileceğimiz Juninho bu takımda yıllarca yer aldı. Tabiri caizse, oyun içerisinde hamallık görevini arkasında ve yanında oynayan oyuncular üstlendiği için, Juninho’nun oyunu hızlandıran, takımı birden ileriye doğru sürükleyen pasları ve oyun zekası, Olympique Lyon’u yenilmez armada haline getirdi Ligue 1’de.
Lyon’un rakipleri Olympique de Marseille, Paris Saint Germain ve Girondins de Bordeaux takımlarında da oyun mantalitesi global olarak yine çok farklı değil. Günümüzden örnek verelim bu sefer ; mesela Marseille : Yine kanatlarda topu ileriye hızlı taşıyan oyuncular görüyoruz. Mathieu Valbuena, Baky Koné gibi örneğin. Bordeaux’da Gouffran, Wendel, Trémoulinas aklıma gelen diğer örnekler. Kısacası, Fransa liginde başarılı olmak için gerekli olan temel malzemeler, saha içinde “lider” özellikleri taşıyan bir oyun kurucu, onun yükünü hafifletecek “yardımcı erkek oyuncu” rolünde orta sahalar ve topla hızlı bir şekilde mesafe kat edebilen kanat oyuncuları. Yıllardır bu oyun tarzını milli takımlarına da yerleştirdiklerinden dolayı, alt yapılarından bu tarz oyuncular bulmakta çok zorlanmıyor Fransız Takımları. Zaten dikkatli bakarsak, saydığım oyuncuların çoğu fransız kökenli oyuncular.
SORU : Fransa Ligi'nin en önemli takımları Lyon, PSG, Marsille ve son senelerde de Lille olarak gözüküyor. Bu takımların istikrarlı başarısının arkasındaki şey nedir ? Yönetimler bizim büyük takımlarımıza göre daha mı profesyonel ?
RNE : Profesyonellik anlayışı konusunda gezegenler kadar fark var Türk kulüpleriyle Fransız kulüpleri arasında. Bunu sırf “bizim ülkemizde de top mu oynanıyor canım !?” ya da “bak gördün mü avrupalı nasıl da yönetiyor !” demek için söylemiyorum. Başarının sadece istikrarla geleceğini idrak etmiş durumda Fransız Takımları. Örneğin, 7 sene üst üste sampiyon olup ligin tozunu attıran Olympique Lyonnais, bu seriyi yakalamadan önceki 3 sezonda, önce iki kez üst üste 3 üncü, ardından bir kez 2 nci sırada tamamladı ligi. 3 yıl boyunca şampiyonluğa oynayıp sonunda hüsran yaşadılar, ama yılmadılar. Her sene üzerine koyup kararlı bir şekilde devam ettiler, bu da 7 yıllık muhteşem bir seri getirdi. İstikrar konusunda dile getirmek istediğim şey sadece teknik direktör değil. Yönetiliş biçiminde bir istikrar gösterdi kulüp. Hep aynı mantaliteyi koruyarak bugünlere geldiler. Aynı örnekler Bordeaux ve Marseille için de geçerli. Bordeaux’da 2007’de Laurent Blanc göreve geldi, 2008’de ligi ikinci bitirdiler, ertesi sezon şampiyon oldular. Marseille, 2007’de ve 2009’da gelen ikincilikler ve 2008’de gelen üçüncülüğün ardından, geçtiğimiz sezon 92 senesinden beri beklediği sampiyonluğa kavuştu. Bu sezon da Lille’le beraber şampiyonluğun en büyük favorilerinden biri. İstikrar sadece teknik direktör demek değildir. İstikrar, bir kulüpte uzun vadeli projeler yaratıp, yarı yolda sil baştan yapmadığınız zaman yakalayabileceğiniz bir şeydir. Maalesef Türkiye’de bunu yapabilecek büyük bir takım çıkmadı bugüne kadar. Düzensizliği düzen olarak seçtiğimiz için, bu ortam Milli Takımımız’a da olumsuz yansıyor. Bugüne kadar elde ettiğimiz başarıların neredeyse hiç biri organize olarak gelişmiş bir projenin ürünü değildir. Galatasaray’ın birinci Fatih Terim dönemindeki yükselişini ve 2002 Dünya Kupası’nda gelen 3. lüğü bunların dışında tutuyorum.
SORU : Fenerbahçe, özellikle bu sene Fransa Ligi'nden oyuncular almaya karar verdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri Aykut hocanın istediği tip hızlı ve çevik Afrikalı oyuncuların bu ligde bulunması. Öncelikle bunu doğru buluyor musun? Fransa'daki kulüplerin transfer politikaları nasıl işliyor ?
Hep istediğim bir şeydi Fenerbahçe’nin doğduğum ülke Fransa’da adını duyurması. Umarım yapılan bu transferler, “haydi gidelim Fransa’dan bir kaç kara çocuk getirelim, tazı gibi koşsunlar” mantığıyla değil de, bilinçli bir şekilde yapılmıştır. Mamadou Niang transferi, Türkiye’deki futbolseverlerin, Fransa futbolu ve özellikle Marseille hakkında fazla bilgi sahibi olmayan kesimin tahmin edemeyeceği kadar büyük bir yankı uyandırdı Fransa’da. Fenerbahçe Niang’i transfer ederek, tam manasıyla Marseille’in ciğerini söktü diyebiliriz. Teknik Direktör Dider Deschamps katıldığı bir futbol programında, bu transfer için düşünceleri sorulduğu zaman, gözleri dolu bir şekilde “O benim kaptanımdı…!” dedi. Taraftarlar Niang’ı, o çok sevdikleri kaptanlarını yuhalayarak uğurladılar. Forumlarda, gazetelerde, hep Mamadou Niang’ın bu transferi sadece para için kabul ettiği ön plandaydı. Zaten lig başladıktan sonra Niang gollerini atmaya başlayınca, her hafta sonu Fransa’nın 1 numarali tv kanalında yayınlanan futbol programında Fenerbahçe’den bahsedilir oldu.
Fransa’da transfer yapmak, futbol konusunda gelişmis olan diğer ülkelerden biraz daha zor. Adil Oyun (fair play) çerçevesinde yapılan düzenlemelerden dolayı, Fransız kulüpleri İngiliz, İspanyol ya da İtalyan rakipleri gibi fahiş fiyatlara oyuncular alamıyorlar. Son dönemlerde Ligue 1, üst düzey liglere transfer olmak için “tramplen” işlevi görmekte : Franck Ribéry, Florent Malouda, Karim Benzema, Mathieu Flamini akla gelen ilk isimler.
SORU : Fransa'da futbol kültürü nasıl bir şey ? Oradan gelmiş biri olarak insanların futbola bakışlarını nasıl buluyorsun? Bizimle kıyaslarsan ne daha iyi, ne daha kötü sence ?
RNE : Fransa’da futbolun çok önemli bir yeri olsa bile, okullarda istisnasız tüm sporları çocuklara deneme fırsatı veren bir sistem hakim. Yani Fransa’da bir çocuk, liseyi bitirdiğinde, Judo’dan tutun, güreş, yüzme, basketbol, atletizm, voleybol, hentbol, futbol, badmington’a kadar, bireysel ve kolektif anlamda neredeyse tüm sporları denemiş oluyor. Bu da ülkenin tüm olimpik branşlarda temsil edilmesini sağlıyor. Bizim ülkemizle kıyaslanacak bir durum yok maalesef. Yani ülkemizde durum sadece futbol değil, genel olarak spor konusunda oldukça vahim Fransa’ya oranla. Örnegin Fransa’nın “Clairefontaine” diye bir futbolcu darphanesi var. 1988’de Fransa Futbol Federasyonu tarafından kurulan bu yerde, futbolcular bu Ulusal Akademi’ye küçük yaşta girip, profesyonel eğitmenlerin elinde kendilerini geliştiriyorlar. Thierry Henry, Nicolas Anelka, Jerome Rothen, William Gallas ve Ben Arfa gibi milli oyuncular bu futbol okulunun ürünüdür. Türkiye’de, bildiğim kadarıyla, henüz böyle bir girişim yok. Olsa bile, eğitmenleri nereden bulacağımızı çok merak ediyorum doğrusu.
Fransa’da futbol sokakta başlar, akademide olgunlaşır ve eğer sahaya çıkacak kadar yetenekliysen, sahada devam edersin oynamaya…
En büyük avantajlarından biri de, eski sömürgelerinden gelme ailelerin çocukları sayesinde, Dünya Karması tadında bir milli takım kurabilme şanslarının olmasıdır benim gözümde.
Eski bir söz vardır, bilenler hak verecektir: “Tüm yollar Paris’e !”
Rıdvan Nicolas ERDEM
1 yorum:
Fransa’da futbol sokakta başlar, akademide olgunlaşır ve eğer sahaya çıkacak kadar yetenekliysen, sahada devam edersin oynamaya…
Enfes bir cümle, nefis bir yazı! aklımda bu cümle kaldı kendime çaldım bu cümleyi!..
Yorum Gönder