Belçika’nın Avusturya karşısındaki galibiyetinden sonra tam bir varoluş maçıydı milli takımımız için. Ekolsüzlüğün ve düzensizliğin de bir ekol olduğunu kanıtlayan milli takımımız genelde bu tür varoluş maçlarında başarılı oluyor. Biz öyle bir takımız ki, katıldığımız turnuvalarda ya ilk 3’e giriyoruz ya da baştan hiç katılamıyoruz. Katıldığımız turnuvalarda her zaman en heyecan yaratıp izleyicilerin ilgisini çeken takım olmuşuzdur. Dünya Kupası 2002 ve Euro 2008’in hafızalarda kalmasının en büyük nedenlerinden biri Türk milli takımının bütün beklentileri alt üst eden performansıdır (Euro 2008’de UEFA başkanı Platini’nin özellikle Türkiye’ye teşekkür ettiğini unutmayalım). Türkiye 2000’lerin başında Amerikalılar’ın tabiri ile bir Cindirella hikayesi olsa da, artık rakibi kim olursa olsun saygı duyulan bir takım haline gelmiştir. Avusturya ve Belçika gibi takımlar asla bizim ciddi rakiplerimiz değillerdir ve kendi gözlerinde bizim zannettiğimizden çok daha fazla büyütürler bizi. Fakat maalesef son senelerde yaşanan teknik direktör değişiklikleri ve milli oyuncuların sık sık inişli çıkışlı sezonlar geçirmeleri istikrarlı bir milli takımımızın olmasını engellemiştir.
Salı akşamı oynadığımız varoluş maçında fazla organize olamasak da, maçın genelinde baskılı oynadığımızı ve çok şık gollerle rakibi saf dışı bıraktığımızı söyliyebiliriz. Maçı konu başlıklarıyla ele alalım:
Kadro Seçimi
Maçlardan sonra yenilen takımın hakemleri eleştirmesi gibi her milli maçtan önce kadro seçimini eleştirmek bir gelenek haline gelmiş durumda. Hiddink’in değimi ile milli kadro seçimlerinde belirleyici faktör şampiyonlar ligidir. Fakat özellikle bu sene takımlarımız Avrupa kupalarına çok erken veda ettiği için bu faktör pek bir şey belirleyememiş. Her şeyden önce milli kadro ülkenin en formda ve takım halinde oynayabilen oyuncularına yer vermeli. Hiddink geçen sene yaptığı hatalı seçimlerin farkına varmış ki Gökhan Zan seçimi dışında ciddi anlamda eleştirecek bir seçim görmüyorum.
Burda kadro seçiminden çok Hiddink’in bir felsefesini ön plana çıkarmak istiyorum. Hiddink mutlu ve gülen bir takımın çok daha başarılı olduğunu söyler ve milli takımımızda oluşturmak istediği ortam öncelikle futbolcular arasında samimi bir ortam yaratmaktır. Milli kampa sinirli ve stresli katılan oyunculara özel uygulamar kullanıp futbolcuları psikolojik açıdan rahatlatmaya çalışması futbolun hem taktiksel hem duygusal yönlerini ne kadar iyi bildiğinin bir göstergesidir. Euro 2012’ye katılamasak da Hiddink’in mutlaka takımın başında kalması tarafındayım. Harry Kewell’in bu haftaki röportajında dediği gibi teknik direktörlere en az iki sene şans vermek lazım, çünkü birini göndermeden en azından yeterli şansı verdim diyebilmek çok önemlidir.
İlk Onbirler ve Oynanan Futbol
Maçtan önce takımın sol kanatının defansif anlamda zayıf olduğunu düşünüyordum. Avusturya milli takım hocası olsam mutlaka sol tarafımızdan saldırırdım. Bunun en büyük nedeni çok formsuz bir sezon geçiren Hakan Balta ve neredeyse 5 aydır 90 dakika maç oynayamamış Arda’nın özellikle defansif anlamda yetersiz olucağını ön görmüştüm. Arda’ya maalesef büyük haksızlıklar yapılıyor, değerlerimizin kıymetini genelde onları kaybettikten sonra anladığımız için toplum olarak onu bitirmek için herşeyi denedik diyebiliriz. Fakat nereden bakarsanız bakın Arda’yı ve Hakan Balta’yı sol kanatta oynatmak büyük bir riskti Hiddink için.
Milli takımımızın en güvendiğim tarafı hiç şüphesiz orta sahasıydı. Düşünün, Bundesliga’nın en iyi orta saha oyuncusu Nuri ve Alex başta olmak üzere bir çok kişinin hemfikir olduğu Süper Lig’in en iyi orta sahası Selçuk İnan orta sahamızda görev yapacaklardı. Hiddink bunlara ek olarak yine Alman kökenli bir Türk futbolcu olan ve Nürmberg’de çok iyi bir sezon geçiren Mehmet Ekici’yi de katınca uzun seneler bir ekol haline gelebilecek bir orta sahaya sahip olduğumuzu düşünüyorum. İleride ise benim tercihim sağ kanatta Burak ya da Mehmet Topuz’u oynatıp santraforda Semih’i oynatmak olurdu. Semih’in neden yedek kulubesinden kurtulamadığı ayrı bir tez konusu olacaktır. Bu sorunun cevabını bilen varsa lütfen bana bildirsin…
Oynanan oyuna gelirsek daha önce de belirttiğim gibi beklentimin altında bir organizasyon sağladık sahada. İleriye çıkarken hemen her topu Arda’ya verip onun bir şeyler yapmasını bekledik. Top dağıtımında ve pas seçeneklerinde Selçuk İnan Fabregas ve Xavi’yi çok da fazla aratmadı diyebiliriz. İleri uçda Burak’ın anlamsız hamleleri ve top kayıpları, Hamit’in sağ kanatta etkisizliği maçın büyük bir bölümünü sol kanatta geçirmemize yol açtı. Ne olursa olsun Nuri’nin maçın sonuna doğru oynadığı gerçek mevkiisinde oynaması gerekiyor. Mehmet Topal – Selçuk İnan ve önlerinde Nuri oynarsa durdurulması zor bir takım haline gelebileceğimizi düşünüyorum.
Peki Avusturya Ne Yaptı?
Avusturya çok genç ve Avatar filmini hatırlatan uzun boylu, güçlü oyunculara sahipler. 2.02 metre boyundaki forvetleri Servet’i bile maç boyunca kısalttı diyebiliriz. Genç oyunculardan kurulu oldukları için organize bir takım değiller. Kalecileri dahil defansta bir çok bireysel hatalar yapabiliyorlar. Fakat rakip takımların kafa ile gol atmaları çok ama çok zor bir takım. Duran toplarda özel önlem almak ve faul yapmamaya çalışmak alınabilecek en iyi önlemlerden.
Milli Maçlar ve Traftarlar
Maalesef bu maçta da taraftarlarımızın ne kadar kontrol dışı çıkabileceğini gördük. 2-0 öndeyken bile kaleciye çakmak atan, icabında rakı şişesi atan bir taraftar kitlesine sahibiz ve yakın zamanda kurtalacağımıza benzemiyor. Maçta her zaman olduğu gibi anlamsız kulüp takım tezahüratları vardı ve renk körlüğünden ne kadar uzak olduğumuzu bir kere daha gösterdik. İnanın gurbette milli maçlar çok daha farklı duygularla izleniyor. Pakistan – Kenya kriket maçının futboldan daha fazla izlendiği bir ülkede yaşarken insanların bana gelip Türk milli takımından bahsetmeleri gurur verici bir duygu. Acaba kendi sahamızda olan maçların bir kısmını gurbet ülkelerde oynasak mı diye düşünmedim değil doğrusu…
3 yorum:
Yazı için teşekkürler. Yine güzel olmuş.
Ancak Belçika'nın bizim rakibimiz olamayacağı görüşüne katılmıyorum. Belçika'nın gücü bence bütün Türk spor kamuoyunun gözünden kaçıyor.
Avrupanın çok iyi takımlarında oynayan harika genç oyuncular yetiştirmişler sessiz sakin. Bence bizim için kötü bir kura olmuş. Önlerinde olmayı başarırsak iyi bir takım olmayı başardığımızı düşüneceğim.
Hocam görüşlerinin hemen hepsine katılıyorum hatta taraftar hakkında az bile söylemişin.Dün maç zamanı da yazmıştım,ne zaman milli forma ile maça gideriz acaba die!Kadro seçiminde ise tek görüşüm var oda Necip gibi oyunun iki yönünü oynayabilen ve gerektiğinde genç yaşına rağmen sorumluluk almaktan kaçmayan bir oyuncunun bu kadroda bir şekilde olması.
Siradanbirblog'un dediğine de hak vermek gerekiyor.Belki Avusturya bize rakip olamaz lakin Belçika hakkında ben o kadar da rahat değilim.Belçika aksine direk rakibimiz.Onlarda yeni bir oluşum içerisindeler ve bizden çok daha sağlamlar sanki,çünkü bizden evvel başladılar bu değişime.Hem zaten ne çektiysek bize rakip olamaz dediklerimizden değil mi?Örnek bknz:Azerbaycan.O maçtan galip gelsek en iyi 2.ler sıralamasında daha avantajlı bir konumda olacaktık.
Yorum Gönder