"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

22 Mart 2011 Salı

BİZİ KİM KORUYACAK !?




DÜNYANIN BOZUK DÜZENİ İNSANLARI İĞDİŞ EDİYOR

İnsanlık onbinlerce yıldır herkesin “insanca” yaşayabileceği doğru bir düzeni kuramadı maalesef.

21. yüzyıla girdik ama halen insanların birbirlerini acımasızca gırtlakladığı çıkar savaşları bütün hızı ile devam etmekte. 


Haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik diz boyu.

Sırf yeterli gıda elde edemedikleri için her gün yirmi dört bin kişi ölüyor.





Dünyanın en gelişmiş ülkesi kabul edilen ABD’de bile on iki milyon aile bir sonraki yemeğini nasıl temin edeceğini düşünüyor. Dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan beşte birinin gelirinin en fakir beşte birindekilere oranı 75’de 1’e çıktı. Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının günlük kazancı iki dolardan az. Bir üçüncü dünya ülkesindeki özel mülkiyetin ve parasal kaynakların % 70 ila % 90’ı, o ülke nüfusunun % 1’inin elinde. Birleşmiş Milletler Örgütü, iki milyar insanın sağlıklı su bulamadıklarını açıkladı. Oysa, savaşlara harcanmakta olan paranın yarısı kadar bir para ile yeryüzündeki her kişiye temiz su, yeterli beslenme, gerekli sağlık koşulları ve temel eğitim sağlanabilmesi mümkün.


Böyle bir tabloda, bu vahşi sistem insanları değirmen gibi öğütüyor.

Beslenme, korunma, barınma, üreme / cinsellik  gibi doğal içgüdüleri tatmin edilmemiş büyük kitlelerin ruh sağlıkları ciddi şekilde bozulmuş durumda.

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, dünyanın çok gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerin bir çoğunu kapsayan geniş alanlı ve güncel bilimsel araştırmasından çıkan sonuçta şaşırmamak gerekir : “Bugün dünyamızda yaşayan insanların % 60’ının ruh sağlıkları bozuktur ; geri kalan % 40’ın % 20’si klinik tedaviye ihtiyaç gösterecek durumdadır ve son % 20’lik dilimde kalanların ise, çeşitli nedenlerle (ekonomik, sosyal sıkıntılar v.b.) psikolojik yardıma / desteğe ihtiyaçları bulunmaktadır.”

Bu düzen bozuk ve değişmeli ; öte yandan da, bir çok insanın ruh sağlıklarının farklı boyutlarda bozulmuş durumda olması da onların kabahati değil, bu sistemin suçu.

Buraya kadar tamam. Ama işin bir de “ama”sı var :

TARAFTAR MASKESİ TAKAN İĞDİŞLER



Şimdi “konumuz futbol”a gelirsek, iğrenç bir vulgarizmin her geçen gün şiddetini artırdığını görüyoruz.

Sistemin yamulttuğu ve sayıları giderek artan iğdiş edilmişler, taraftar kisvesi altında öfkelerini kusarak kimlik bulmaya çalışıyorlar. Bunlar, tek başlarına olduklarında, birey olabilmeyi başaramamış ve yaşamda anlamı olabilecek bir duruş edinememiş canlılar. Büyük bir çoğunluğunun sağlıklı bir karşı cins ilişkisi ve geleceğe güvenle bakabilme olanakları yok. Ama sürüler haline geldiklerinde rezil canavarlar haline dönüşüyorlar. “Rezil”, çünkü, cesaret, erkeklik, yiğitlik bir yana, kavga, dövüş v.b. gibi konularda dahi bireysel olarak hiç bir raconları mevcut değil. Yaptıkları rezil şeylerde bütün cesaretlerini sadece ve sadece içinde bulundukları sürünün kaba gücünden alıyorlar. Onbeş yirmi kişi birleşip bir iki kişiye, kadınlara kızlara, güçsüzlere saldırıyorlar, otobüslerin araçlarının camını çerçevesi indirip, otobanlarda, metrolarda insanların canlarını ve mallarını tehdit ediyorlar, iğrenç küfürler ve sloganlarla insanlıktan çıkıyorlar.  


Gösterdikleri şiddet de, otobüs şöförlerine, metro makinistlerine, işinden gücünden evine dönmeye çalışan sıradan insanlara, en fazla da aynen kendileri gibi olan rakip takımların eziklerine karşı. O sürülerden en azmışlarını çekip çıkarın ve ertesi günü aynı ortamlara tek başına getirin, sürünün içindeyken yaptıklarının bir tanesini yapmaya teşebbüs dahi edebilmeleri dahi mümkün değildir. Tam tersine, bunlar kendilerinden az daha güçlülerin karşısında hemen yaltaklanan yancılardır. Yakarak, yıkarak, yok ederek var olmaya çalıştıkça, gerçekte giderek daha fazla iğdiş olduklarının farkında bile olmayan zavallılardır.

Bunlar gerçekte “taraftar” filan değil. Hiç bir şeyden anlamadıkları gibi, böylesine iğdiş edilmiş beyinlerinin futboldan da anlayabilmesi mümkün olamaz. Zaten stadyumlarda bile maçları doğru dürüst seyrettikleri yok. Sadece kendileriyle, gırtlaklarını yırtarak edecekleri galiz küfürlerle, sahaya atacaklarıyla ya da toplu halde üzerine saldırabilecekleri dişlerine göre avları aramakla meşguller. Vasat seviyedeki bir provakotör bunlara kolayca her şeyi bağırtabilir, her şeye saldırtabilir.

İyi de, bu iğdiş sürüleri “kötü para iyi parayı piyasadan kovar” misali, düzgün insanları stadyumlardan kovuyor, futboldan soğutuyor. O bir yana, sokaklarda insanların canları, malları bunların yüzünden ağır tehdit altında kalıyor.


Yaptıkları eylemler Türk Ceza Kanununa göre suç. Bunları siz veya ben yapsam, örneğin bir otobüse binip camını çerçevesini indirsem ya da metroya binip ana avrat küfürler sallasam sonum önce karakol, ardından da hapishane olur. Ama bunların çok daha şiddetlilerini sürüler halinde yapanların yanına, işledikleri bu suçlar kar kalıyor. 

 
İnanılacak gibi değil ama, bunlar parçaladıkları kamu malı otobüslerin camını çerçevesini otobana fütürsuzca fırlatıp kapılardan pencerelerden sarkarak etrafa küfürler yağdırırken polis bunlara eskortluk yapıyor. 



Metroda da durum farklı değil. Sigaralar içiliyor, meşaleler yakılıyor, içki şişeleri, pislikleri etrafa saçılıyor, küfürün bini bir para, insanlıktan çıkmışlar, yüzlercesi hareket halindeki metronun içinde en ilkel yaratıkların dahi yapmayacağı şekilde zıplayıp duruyorlar. İnsanların can ve mal emniyetleri ağır tehdit halinde. Biri çoluğunu çocuğunu korumak için, “ne yapıyorsunuz yahu, sakin olun !” demeye kalksa, hiç şüphesiz vahşice saldıracaklar. İnsanlar şiddete maruz. Bir şey yapamamanın çaresizliği içinde, ruhları, içleri eziliyor. Ortada onları bu şiddetten koruyacak devletin hiç bir görevlisi ve önlemi yok. Polis, minimum zararla durumu idare ederek sadece günü kurtarmaya çalışıyor. Yapılmış olanların bedellerini ise, hem maddi, hem de yaralanmış ruhları ile diğer düzgün insanlar ödemek mecburiyetinde bırakılıyor.


Bunlar sistemin iğdiş ettiği ve taraftar kisvesi altında kimlik bulmaya, dejarj olmaya çalışan zavallılar, tamam da, peki milyonlarca sıradan vatandaşın suçu, günahı ne !? Bizleri bunlardan, bunların vahşetinden kim koruyacak !?

En başta gelen görevi “halkı huzur içinde yaşatmak” olan devletin, öğrenci protestolarına, siyasi toplu gösterilere v.b. gösterdiği hassasiyetin onda birini bu alanda göstermemesi inanılacak gibi değil. Sokaklar, kamu araçları, stadyumlar bu serserilere terk edildikçe, bunların cesaretleri ve fütursuzlukları da giderek artıyor.

1984 yılında New York metrosunda serserilik yaparak kendine de bulaşan 4 iğdişi öldüren kişi, Federal Mahkeme tarafından “meşru müdafaa” gerekçesiyle suçsuz bulunarak beraat ettirilmişti. Umalım ki kolluk kuvvetleri, varlık sebeplerine uygun olarak, artık daha fazla gecikmeden masum insanların canını, malını, kamu mallarını koruma, toplumun huzurunu sağlama ve suçlulara geniş tavizler vererek görmezden gelme yerine, onları yakalayarak adalete teslim etme görevini bu alanda da olması gerektiği gibi yerine getirir de, insanlarımız bir gün New York metrosu misali kendini korumaya kalkışmaz.

Hiç yorum yok: