"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

14 Ekim 2010 Perşembe

"USUL" HAKKINDA : Konumuz "FUTBOL" -2



“AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR !” / “AŞIĞIM RENKLERİNE !”


RENKLERİN HUKUKU :

Cumhuriyetimizin kuruluşunda Türkiye Büyük Millet Meclisi vatanımızı temsil eden bu günkü bayrağımızın yerine farklı renklerle ve farklı tasarlanmış bir bayrağı seçmiş olsa idi, o bayrağa da aynı saygı ve sevgi duygularımızı taşımayacak mıydık !?

Elbet aynı duyguları taşıyacaktık ; zira saygı ve sevgi duyduğumuz esas kavram, o bayrak tarafından sembolize edilmiş olan bağımsız vatanımız, o vatanda ortak bir kültürü paylaştığımız, kader birliği yaptığımız vatandaşlarımızdır. Yani yaşamımızdır.

Bayraklar, renkler, sembollerdir. Sevilen, saygı duyulan, “aşık olunan” ya da yerilen ise, o sembollerin temsil ettiği değerli ya da değersiz kavramlarlardır.

“Konumuz Futbol” dan örnek verirsek :

Yıllardır Beşiktaş’ın ilk renklerinin kırmızı – beyaz olduğu, ancak Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin ardından, ölenlerin yası amacıyla siyah-beyaz olarak değiştirildiği söylenir. Bu söylemin doğruluğu tartışmalıdır. Ancak, diyelim ki bu söylem doğru ve siz de o günlerde yaşayan bir Beşiktaş taraftarısınız. “Aşık olduğunuz renkler” değiştirildi diye, taraftarlığınızdan vazgeçer miydiniz ?
Fenerbahçe Spor Klübünün 1907 yılında kuruluşunda, Fenerbahçe Burnu'ndaki deniz fenerinin kulübün amblemi üzerinde büyük etkisi olmuş ve deniz feneri'nden etkilenerek kulüp renkleri sarı-beyaz yapılmış, formalar bu renkte tasarlanmıştır. 1909 yılında ise, renkler sarı – lacivert’e dönüştürülmüştür. Siz bugün bir Fenerbahçe taraftarı iseniz, o günkü renkleri farklı idi diyerek, kulübünüzün kurucularını Fenerbahçeli saymayacak, ya da o dönemi kulübünüzün tarihçesinden çıkartacak mısınız ?

Aynı örnekleri, ilk renkleri önce kırmızı – beyaz, sonra sarı – siyah olan Galatasaray için de vermek mümkün.

Genelde “spordan”, özelde “futboldan” maddi ve / veya manevi çıkarları ayırtedebilir ve kendimizi renk aşkı körlüğünden ya da fetişizminden arındırarak meseleye objektif olarak bakabilmeyi becerebilip de, kulüp yöneticisi, üyesi, taraftarı, spor yazarı v.b. olarak, ruh hallerimize, günün populizminin gereklerine, bireysel arzu ve beklentilerimize göre “desteksiz sallamalar” yerine, doğru ortak referanslara, doğru ortak “mihenk”lere ulaşabiliriz.

Bunu başarabildiğimiz taktirde de, ortak bir lisana kavuşabilmemiz mümkündür.
Bir konuda doğru ortak referanslarlarla, ortak bir lisanı kullanmak, elbet illa ki her konuda mutabakata varmak ve hep aynı düşünsel sonuçlara ulaşmak anlamına gelmez. Ancak bu durum, evvela “kendimizi kendimize karşı anlamlandırabilmemiz” için gerekli olduğu gibi, birbirimizi anlayabilmemizin de ön şartıdır. Öte yandan, objektif ortak bir paydaya, daha da kötüsü “öz”ünden kopuk yanlış sübjektif nitelendirmelere dayalı taraftarlığın, üyeliğin, yöneticiliğin, eleştirmenliğin değerli bir anlamı olabilir mi !?

Bence, temel iki ortak referanstan birincisini “hukuk”, ikincisini de “kimlik” bağlamlarında bulabiliriz.

İşte şimdi bu yazımda meseleyi “hukuk bağlamında” ele almaya çalışacağım. “Kimlik” ise gelecek yazımın konusu olsun. Ardından da “endüstriyel futbol” denilen olgunun, bu iki kavrama olan etkileri gelecek.

I – “HUKUKİ MİHENK / REFERANS” :

“Hukuk”, arapça kökenli bir kelime olup, “haklar” anlamına gelir.

Kavramsal olarak en geniş anlamda değerlendirildiğinde, “hukuk”, evrenin canlı / cansız her parçasının birbirleri olan ilişkisidir.

Bu geniş kapsam içinden pozitif bilimlerin alanlarını ayırtedersek, daha dar anlamda “hukuk”, insanların bireysel ve toplumsal yaşamlarına ilişkin düzenlemeler bütünüdür.

İşte bu bağlamda, dışa vurulan insan iradeleri, oluşturulan yapılar, yapılan çalışmalar ve faaliyetler, ait oldukları hukuki düzenlemeler kapsamında değerlendirilir.

Örneğin, “evlilik” hukuki bir müessesedir. Kadın ile erkeğin, özgür iradeleri ile aktedilen resmi bir sözleşme ile kurulur. Bu müessesenin nasıl kurulacağı, nasıl yürütüleceği, nasıl sonlandırılabileceği ve sonuçlarının neler olacağı hukuken düzenlenmiştir. Bu durumda siz, özgür iradeniz ile akdettiğiniz ve hukuken geçerli bir evlilik sözleşmeşmesinin tarafı iseniz, ya da taraflarının özgür iradeleri ile kurdukları ve hukuken geçerli bu müesseseyi değerlendiren bir üçüncü kişi iseniz, “bana ne özgür iradelerden, hukuki düzenlemelerden, bana göre ….” diye başlayan bir tanım ve değerlendirmeleriniz hiç bir anlam taşımayacaktır.

Keza, “vasiyetname”, bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şeyleri, bir başka ifade ile o kişinin son arzularını ihtiva eden bir belgedir ve nasıl yapılacağı, hangi şartlarda geçerli olacağı, sonuçları v.s. hukuken düzenlenmiştir. Bu durumda, vefat etmiş olan bir kişinin ortada hukuken geçerli bir vasiyetnamesi mevcut ise, “bana ne kardeşim o vasiyetnameden, merhumun orada yazdığı son arzuları beni bağlamaz, bana göre …” diye bir değerlendirme yapılabilir mi !?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak bir hukuk formasyonu kapsamında yapılmış ve geçerli bir düzenlemenin, onun hukuğundan soyutlanarak değerlendirilmesinin herhangi bir geçerli ve değerli anlamı olamayacağını belirterek asıl konumuza girelim.

Son yıllarda “şirket” statüsünde kurulan bir kaç istisna hariç, ülkemizdeki spor kulüpleri “dernek” olarak kurulmuşlardır.

“Şirket” de, “dernek” de, hukuken düzenlenmiş / hukuki kavramlardır.

“Şirket”, kişilerin sadece maddi kazanç elde etmek ve paylaşmak amacı ile, maddi veya karşılığı para ile ölçülebilen sermayelerini bir araya getirerek oluşturdukları bir “hükmi şahsiyet / tüzel kişilik”tir.

“Dernek” ise tam tersine, kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.

Dernekler, son yılların nitelendirilmesiyle, “STK – Sivil Toplum Kuruluşları” kategorisinde yer almaktadır.

Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) kişilerin, toplumsal farklılaşma temeline dayanarak, bir ortak amacı gerçekleştirmek üzere meydana getirdikleri kuruluşlardır. Bu itibarla STK’lar aidiyet ya da kimlik olgusu için son derece müsait bir zemin teşkil etmektedir.

Yani “şirket”in sermayesi, ortaklarının koyacağı para veya para ile ölçülebilen maddi değerler, amacı da maddi kazanç elde ederek ortakları arasında o kazançları paylaşmak olmasına karşın, “dernek”in sermayesi, kurucularının ve üyelerinin ortak fikir ve idealleri, amacı ise o ortak ideali gerçekleştirmek yolunda çalışmak / faaliyet göstermektir.

Derneğin, “kazanç paylaşımı” amacı olamaz, ; şirketin ise “kazanç paylaşımı” dışında bir amacı olamaz.

Kazanç paylaşımı amacı ile “dernek”, kazanç paylaşımı amacı dışında ise “şirket” kurulamaz.

Dernekler satılamaz, satın alınamaz : şirketler satılabilir, satın alınabilir.

Şirketlerin ortakları, müşterileri, derneklerin ise aynı ortak amaç kapsamında çalışan gönüllü yöneticileri, üyeleri ve sempatizanları / taraftarları vardır.

Derneğin tüzüğü, onun “anayasası”dır. O anayasanın da değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesi ise “kuruluş amacı”nın yazılı olduğu maddedir.

Derneklerin kuruluşlarında, “ortak amaç” tüzüklerinde açıkça belirtilir. Bu amaç, daha sonra başkaları tarafından değiştirilemez. Oysa, şirketlerin kuruluş ana sözleşmelerinde yazılı olan “amaç ve gayeleri, faaliyet alanları” herhangi bir zamanda, o günkü ortaklarının kararı ile kısmen veya tamamen değiştirilebilir. Örneğin “Yeşilay Cemiyeti”nin “yurdumuzda ahlâkî ve kültürel bir kalkınma atmosferi içinde, içki ve uyuşturucu madde tüketimini, devlet organları ile de iş ve gönül birliği yaparak asgariye indirmektir” olan kuruluş amacının, ileride bir gün, o günkü üyelerinin kararı ile, “içki ve uyuşturucu madde tüketenlere ilave haklar tanınmasını sağlamak üzere çalışmalar yapmak” şeklinde değiştirilebilmesini düşünebilir misiniz !? Ama, bu gün “kutsal din kitapları basımı ve ticareti” ile iştigal eden bir şirketin, yarın bir gün, o günkü ortaklarının kararı ile “din karşıtı fikirleri içeren kitapların basımı ve ticareti” ile iştigal edebilmesine bir engel bulunmamaktadır.

Bu bağlamda, bir derneğin bu günkü veya yarınki yöneticileri, “dernek statüsünde bu derneğin ortak amacına yeterince hizmet edebilmek ya da kazanç paylaşımı olmadan ortak amaca ulaşabilmek mümkün değildir” düşüncesinde iseler, o zaman o derneği kendi konjoktürel düşüncelerine göre devşirmeye çalışmak, bir başka yapıya evirmek yerine, o dernekten ayrılmalı ve kafalarındaki farklı düşünceler kapsamında oluşturacakları başka yapılanmalarda faaliyet göstermelidirler. Zira, “dernek”, kuruluş statüsü içinde ve özgülenen ortak amaç kapsamında gönüllülük esasına dayalı bir çalışma platformu olup, kimsenin malı ya da mülkü değildir. Mevcut statüsü ve/veya durumu itibariyla “derneğin ortak amacını gerçekleştirebilmesi artık mümkün olmaktan çıkmış ise” yapılacak şey, derneğin fesih ve tasfiye edilmesidir. Derneğin nasıl kendiliğinden sona ereceği ya da nasıl fesih ve tasfiye edileceği de, yasal mevzuatta ve derneğin tüzüğünde belirlenmiştir.

Dernek çalışmalarının başarı veya başarısızlık ölçüm ve eleştirilerinin “mihenk”i, yapılan çalışmalar ile “ortak amaç”a ne kadar yaklaşıldığı veya ondan ne kadar uzaklaşıldığıdır. Şirketlerde ise bu “mihenk”, sadece maddi kazancın / kar’ın büyüklüğü ve küçüklüğüdür.

Bu bağlamda, şimdi siz dernek statüsünde faaliyet gösteren bir spor klübüne başkan veya yönetici oldunuz diyelim. Çalışmalarınızın temel mihengi ne olacaktır, bir düşünün !? Bu mihenk, hiç şüphesiz ki, derneğin tüzüğünde yazılı “kuruluş amacı”dır.

O halde, çalışmalarınızın başarılı olup olmadığı neye göre ölçülmeli, övülmeli veya yerilmelidir !? O da hiç şüphesiz, o amacı gerçekleştirmek için neler yaptığınıza veya neler yapmadığınıza göre.

Bir önceki yazımda bahsettiğim, ruh hallerinden arındırılmış “ortak referans”, her şeyden önce, işte, yöneticisi, üyesi, sempatizanı, taraftarı ya da hakkında fikir söyleyeni, yazı yazanı, yorum yapanı olduğumuz o spor klübünün dernek tüzüğünde yazılı olan “amacı”dır.

Ülkemizde “dört büyükler” olarak tanımlanan ve en fazla taraftar gruplarına sahip olan spor kulüpleri “dernek statüsünde” kurulmuş olup halen de “dernek statüsünde” faaliyet göstermektedirler. Peki, bu kulüplerimizin faaliyetlerini, sportif başarı veya başarısızlıklarını, duruma göre öve öve göklere yükselten, duruma göre de yerin dibine batıran taraftarlarından, spor yorumcularından kaç kişisi o kulübün “anayasası” olan “dernek tüzüğü” hakkında bilgi sahibidir !? Sizce, o kulüplerin faaliyetleri, sporcuları, spor müsabakaları hakkında fikir sahibi olduğu iddiasıyla kendinde söz söyleme, yorum yapma hakkını gören kaç kişi, o kulübün neden, niçin ve hangi amaçlarla kurulduğunu bilmektedir !? Peki bunları bilmeyen biri, “neyin tarafı” olduğunu bilmeden “gerçek bir taraftar” olabilir mi !? Ya da o kulübün varoluş amacını temel referans almadan o kulübü olumlu veya olumsuz olarak eleştirme hakkını kendinde görebilen bir “yorumcu”nun yorumları “değerli” olabilir mi !? Nihayet, o kulübü –son derece iyiniyetli dahi olsalalar- tüzüğünde yazılı amaçlarına gore değil de, kendi doğrularına göre yönetmeye çalışan yöneticileri “başarılı” olarak nitelendirilebilir mi !?

Şayet, “bunlar beni ilgilendirmez, ne olursa olsun, ben kulübümün renklerine aşığım” diyor iseniz, zaten bu dünyada neden var olduğunuzu, yaşamın anlamının ne olduğunu, neden yaşadığınızı da sorgulamadan, ama sadece bilinçsizce tüketerek yaşamınızı “at’ın kuyruğundaki” farkı bir takım “yaşam formları” gibi sürdürebilirsiniz. Ama bilmelisiniz ki, bu durumda, hayatınızın her alanında, sadece “aşk’a aşık olmaya çalışmak” dışında, “gerçek ve hakiki” herhangi bir “aşk”ı yaşayabilmeniz mümkün olamayacaktır.

Sonuç olarak, , “aşık” olduğumuzu düşündüğümüz renklerin sembolize ettiği değerlerden bihaber isek, “aşk”ın kör olan gözlerini açamıyor isek, yaşadığımız şey “gerçek, yapıcı, üretici, huzurlu ve mutlu bir aşk” değil, olsa olsa “sahte, yıkıcı, tüketici, marazi tutkularımızdan / histerilerimizden”den ibaret tehlikeli bir “yabancılaşma”dır. Zira, yaşantımızda mevcut herhangi bir kavramı hakiki ve doğru olarak anlamlandıramadığımız taktirde, o kavramla sağlıklı bir ilişki kurabilmek yerine, o kavramların sadece esiri olmaktan başka şansımız bulunmamaktadır.

Aşağıda, dernek statüsünde faaliyet gösteren “dört büyük” spor kulübümüzün tüzüklerinde yazılı olan “amaç maddelerini bilgilerinize sunuyorum.


BEŞİKTAŞ :

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, bir spor kulübüdür. Organlardaki bütün görevler parasızdır. Amacı ;
Büyük önder Atatürk'ün hedef gösterdiği doğrultuda "Zeki, çevik ve ahlaklı" sporcular yetiştirmek, sporla amatörce ve izin verilen konularda profesyonelce uğraşmak, taraftarlar, üyeler ve sporcular arasında sevgi ve dayanışmayı kurmak ve geliştirmek, Beşiktaşlılık sevgisini yaymak, tabanı genişletmek, bilinçli taraftar yetiştirmek, Türk sporunun gelişmesine ve milli takımların başarısına katkı sağlamak, Türk sporunu yurt içinde ve dışındaki karşılaşmalarda başarıyla temsil etmek, gençleri spora yöneltmek ve onlara spor yapma olanağı sağlamak, sporcu ile birlikte her kademede spor adamı yetiştirmek, üyelerin sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamak, üyeleri kulübün tesis ve faaliyetlerinden yararlandırmak, yurtiçinde ve yurtdışında spor karşılaşmalarına katılmak, bu karşılaşmalarda Türk sporunu başarı ile temsil etmek.
Beden Eğitimi ile ilgili her türlü spor ve jimnastik ile amatörce uğraşmak, her spor dalında amatör ruhla sporcular yetiştirmek, üyeler ve sporcular arasında sevgi, saygı ve dayanışma kurmak.
Her çeşit spor gösterisi, sosyal - kültürel etkinlikler, maçlar yarışmalar düzenlemek veya bu tip düzenlemelere katılmak, kulübün sportif faaliyetleri için yasaların ve tüzüğün tanıdığı yetkiler içinde lokal, açık veya kapalı spor tesisleri yapmak, kiralamak veya kiraya vermek; bunları yönetmek ve çalıştırmak, her yaştaki sporcuların çeşitli sporları amatör bir ruhla yapmalarını sağlamak
Sporla ve eğitimle ilgili her dereceden spor okulları ile diğer genel eğitim okulları ve kurumları açmak; profesyonel sporcu, teknik direktör, antrenör, monitör, teknik ve idari personeli kendi bünyesinde veya başka eğitim kurumlarında yetiştirmek, almak, çalıştırmak, kiralamak, mevzuata uygun profesyonel spor şubelerini kurmak, yönetmek ve bu tür kuruluşlara üçüncü gerçek veya tüzel kişilerle birlikte katılmak..
Sportif alanda eğitici ve aydınlatıcı, bunun yanısıra kulübün faaliyetleri hakkında üyelere ve kamu oyuna bilgi veren sürekli yayınlar yapmak.
Üniversiteler dahil olmak üzere eğitim kuruluşları ve dış ülke kulüpleri ile iş birliği yapmak ve bilgi alışverişinde bulunmak spor okulları açmak öz kaynaktan sporcu yetiştirmek, başarılı sporcuları korumak ve bünyesinden yetiştirdiği sporcuların kadrolarında yer almasını sağlamak.
Kulüp'te spor yapmış ve sporu Kulüp'te bırakmış, Kulübü yurtiçinde ve yurtdışında başarıyla temsil etmiş, sporcu iken veya sporu bıraktıktan sonra sağlık veya diğer nedenlerle madden veya manen zor duruma düşmüş sporcularına sahip çıkmak ve bu durumda olanlara gereken ilgiyi gösterip destek sağlamak.

GALATASARAY :

Derneğin Adı ve Merkezi, Amacı, Çalışma Konuları ve Biçimleri

Madde: 1- Galatasaray Lisesi öğrencileri ile bu Tüzük hükümlerine göre üye kaydedilmiş bulunanların sportif gelişmelerini sağlamak, spor eğitimi ve ahlakını geliştirmek ve üyeleri arasında sevgi ve dayanışmayı artırmak amacı ile “Galatasaray Spor Kulübü Derneğiö adında Merkezi İstanbul’da Beyoğlu’nda Hasnun Galip Sokak No: 9-11’ de dernek kurulmuştur. Dernek yukarıdaki amaca ulaşmak için her türlü sporla ilgili faaliyette bulunur. Yarışmalar, gösteriler ve konferans düzenler, kurslar açar ve yapılan yarışmalara katılır, çeşitli spor tesisleri, gerektiğinde profesyonel takımlar kurar, eğitici, yetiştirici ve eğlendirici çalışmalar yapar. Gayrimenkul edinebilip ve gereksiniminden fazlasını satabilir. Derneğin hiçbir yerde şubesi yoktur. Galatasaray Spor Kulübü derneği bu tüzükte “ Dernek" olarak anılacaktır.

FENERBAHÇE :

(1907’deki ilk tüzük maddesi)

Kulübün takip ettiği maksat ve gaye; memlekette terbiye-i bedeniye ve fikriyenin tamimine çalışmak ve şübbân-ı vatanı mübâreze-i hayata ve meşâkk ve esfâr-ı askeriyeye alıştırmaktır.(Kulübün takip ettiği amaç ve gaye; memlekette bedeni ve fikri terbiyenin yayılmasına çalışmak ve vatan gençlerini; vatanın korunmasına, zorluklara ve askeri seferberliklere alıştırmaktır.)

Kulüp bilhassa askeri idmanlar icrası ve milli oyunların tamim ve ıslahı esbabına teşebbüs edecek ve küdâhte tecrübeleri icrasına müsait pavyonlar tesis ve küşâdına çalışacaktır. (Kulüp, özellikle askeri beden eğitimlerin yapımı ve milli oyunların yaygınlaştırılması ve disiplinli bir halde geliştirilmesiyle uğraşacak, ve kaybolan tecrübelerin kazanılmasına uygun “amatör şubeler” kurulması ve açılmasına çalışacaktır.)

(Bugünkü
tüzük maddesi)

Kulübün amacı ; Atatürk’ün gösterdiği hedef ve ilkeler doğrultusunda ; çağdaş yaşama uygun olarak, üyelerin ve sporcuların beden ve ruh sağlığını geliştirecek olanaklar hazırlamak ve onların fizik ve moral eğitimleri ile ilgilenmek, onları Kulübün tesis ve faaliyetlerinden yararlandırmaktır.
Sporun hedefinin bireyler arasında dostluk, barış, sevgi ve kardeşliği geliştirmek olduğu bilinciyle; sporun ulusal düzeyde gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmak, sporcu sağlığı ve eğitimi için altyapı tesislerini yaparak Kulübün sporcularını eğitmek ve onlara daha çağdaş koşullar ve olanaklar sağlamak için altyapı, tesis ve sosyal tesisler oluşturmak, onlardaki sportmenlik anlayışının devamını sağlamak, yurtiçinde ve yurtdışında profesyonel ve amatör spor branşlarında müsabakalara katılmaktır.
Kulüp ayrıca; ulusal eğitimimize katkıda bulunmak amacıyla, Kulübün kurduğu veya kuracağı vakıflar eliyle, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yüksek öğretim ve orta öğretime dayalı eğitim ve öğretim kurumlarının kurulmasına öncülük eder, yardımcı olur.

TRABZONSPOR :

Martıspor, Karadenizgücü ve İdmangücü Spor Kulüplerini içeren Trabzonspor Gençlik ve İdmanocağı Kulüplerinin birleşmesi ile kurulmuştur.
Kamuya Yararlı Dernek olan kulüp, büyük önder Atatürk’ün gösterdiği hedefler doğrultusun da çağdaş spor anlayışını ve ahlakını yaygınlaştıran, olgunlaştıran ve gelişmesini sağlayan her türlü sportif, sosyal, kültürel çalışmaları düzenlemek, düzenlenenlere katılmak, üyelerin fizik ve moral kabiliyetlerini geliştirici çalımalar yapmak, böylece Türk ve Trabzon sporuna ruhsal ve bedensel, sağlıklı ve yetenekli sporcular yetiştirmek ve yasal ölçüler içerisinde üyeler arasındaki her türlü yardımlaşma, dayanışma, birlik ve beraberliği sağlamak amacını güder.

Renklerine aşık olduğumuzu, taraftarı bulunduğumuzu söylediğimiz ya da yorumcu sıfatıyla haklarında yorumlar yaptığımız veya yöneticisi olarak yönettiğimiz “dört büyük” spor kulübümüzün tüzüklerinde “varlık sebepleri” işte böyle belirtiliyor.

Ben bu tüzüklerde, “dernek sadece futbol ile uğraşır ve futbol takımının her yıl şampiyon olmaya çalışması için her yol mübahtır, yönetimleri diledikleri gibi para harcayabilirler, diledikleri gibi transferler yapabilirler …. v.b…” gibi ifadeler değil ama, başka bir çok değerli ilkeler gördüm. Şimdi sizce, acaba bu somut deklarasyonları “mihenk” almak suretiyle ortak bir dil kurarak spor kulüplerimizi anlamlandırabilmemiz, değerlendirebilmemiz, olumlu ya da olumsuz eleştirilerimizi bu hukuk referanslarına göre yapabilmemiz mümkün olur mu, yoksa bu tüzük maddeleri, sırf laf olsun, usul yerini bulsun” diye yazılmış, ya da artık dikkate alınmaması gereken içleri boşalmış, değerlerini artık kaybetmiş anlamsız ifadeler midir !? Bunlar, taraftar olarak bizlerin de ortak değer ve amaçları mı yoksa değil mi !?



Hiç yorum yok: