"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

7 Ekim 2010 Perşembe

Florya Testere Katliamı

Korku filmleri izleyiciyinin adrenalini arttırır ve vücüdun aşırı gerilimden kasılmasını sağlar. Bu tür filmleri sevenler genelde heyecanı ve gerilimi seven insanlardır, anlatılan hikayedeki ana karakter ile empati kurup kendilerini aynı korkunç durumlarda hayal ederler (tabii her ne kadar korkmayı sevmesede her erkeğin evinde belirli nedenlerden dolayı en korkunçundan bir korku filmi mevcuttur). Bu tarz filmlerin hikaye formatında belirli uygulanan bir akışı vardır. Zaten en çok korktuğumuz, en çok gerildiğimiz filmlerden etkilenmemizin nedeni bu formatın başarıyla uygalanmasıdır. En başta hormonları kontrelden çıkmış, Bebek parkından geçen mini etekleri izleyen gençlerden bile papaz çıkartabilecek genç bir grup vardır. Her zaman bu genç grupların 20-30 yaş gruplarında olmalarıda hem korku filmlerini izleyen hedef kitlenin bu yaş grubunun olması, hem de bu yaş gruplarının daha kolay empati kurabilmeleri içindir. Sonuçta mutasyona uğramış sapık saldırganlara karşı Arnold ve Steven Seagal olsa, korku filminden gelmiş geçmiş en çılgın komedi filmine dönüşürdü (Steven Seagal abimizin zombileri teker teker saç tokasıyla öldürdüğünü ve Arnold amcanında sert bakışlarıyla zombilere harakiri yaptırdığını düşünün). Korku filmlerinde bulunan gençlik gruplarında öldürülme sırasıyla 5 farklı karakter vardır:

1) Esmer pazılı grup lideri: her zaman en iyisini yapar ve her türlü zombi,vampir,öcü,yaratık,deliye karşı gelebilecek güçtedir. Bu özellikleri yüzünden ilk öldürülen kişi bu karakter olur (İlginç olan bu karakterin en basit şekilde öldürülmesidir).

2) Sarışın mavi gözlü kız: Dünya'dan haberi olmayan hatta Dünya'nın bile bir saç spreyi markası olduğunu zanneden, bikini giyen bir kızı bile kapalı gösteren giyimlere sahiptir. Güzel ve çekici olduğu için sonlara doğru öldürülür, bir ayıdan daha güçlü ve bir çitadan daha hızlı olan korkunç karakterler nedense bu narin kızımızı asla yakalayamazlar. Filmin sonuna doğru yakalanıp öldürüldüğünde seyirciler zevkten çıldırırlar.

3) Sarışın mavı gözlü kızın erkek versiyonu sevgilisi.

4)Esmer kıza kesik ezik şişman: Her zaman yüzünde sivilceler olur. Hikaye akışında ne olursa olsun şaşkınlıkla ve korku içinde tepkiler verir. Filmden çok gerilen izleyicilere ara vermek amaçlı yaratılmıştır ve hayatta kalma mücadelesinde hiç bir katkısı olmamakla beraber kendisi yüzünden en az iki kişi ölmüştür. Esmer kıza kesiktir fakat kendi ezikliğine ve Where is Waldo gözlüklerinin arkasına saklanarak filmin sonuna doğru sevdiği kız için kendini feda eder. Bu karakter öldüğünde seyirci önce bir üzülür, sonra bu saçma karakterden kurtuldukları için kendinden geçer.

5) Esmer pazılı erkeğin kız versiyonu sevgilisi: Hollywood filmi ise sonunda bütün kötüleri öldürüp kucağında kurtardığı bebekle kanlar içinde kaçar, Rus filmi ise kurtuluşun olamayacağını anlayıp kapının arkasındaki yaratık içeriye girmeden hazin sonuna kendini hazırlar, Fransız filmi ise filimde ne kadar pisikopat, deli, öcü, hortlak, büyücü, zombi, vampir, manyak, Nuri Alço, mutant varsa sevişir.

Bu kadar derin korku filimleri analizine girmemin sebebi aynı hikaye formatını bu sene Galatasaray'da görüyorum. Rijkaard tartışmaları ve hayretler edici iki sene üst üste aynı hataların yapıldığı plansızlıklardan bahsetmek istemiyorum. Bunun yerine Galatasaray'daki mevcut durumun tam bir Florya testere katliamını andırdığı hakkında yazıcam. Yukarıda bahsedilen hikaye daha korkunç olsun diye öldürülen ve asla yerini alabilecek birinin olmaması sarı kırmızılı ekipde Arda sakatlandıktan sonra başladı. Her takımın bir yıldızı ve en fazla sorumluluğun düştüğü bir futbolcu vardır, fakat bu futbolcu sakatlandıktan sonra bu kadar atak yollarında ve duran top kullanımlarında (Sabri'nin tek kişilik baraja topu nişanlaması)  bu kadar zorlanmamalı. Galatasaray ligin 7inci haftası itibariyle en çok korner kullanan takim, fakat Arda sakatlandıktan sonra kornerlerden hiç bir gol kaydedemediğini görüyoruz. Arda'nın görevini üstlenicek kimsenin olmaması ve onun yerini doldurması için alınan futbolcuların formsuz ve isteksiz oluşlarında teknik kadronun büyük bir payı olduğunu düşünüyorum. Takım içinde en önemli unsur sorumluluk alan futbolcuların sorumluluk almaktan korkan futbolculardan daha fazlası olmasıdır. Fenerbahçe'nin Alex oyundan çıktıktan sonra geriye çekilip ileri alanda top tutamamasının nedeni ileride top tutup sorumluluk alıcak istikrarlı futbolcularının olmamasındandır. Beşiktaş bu sene Guti, Quaresma ve Schusterin son senelerde Türkiye'ye gelen yabancı teknik direktörlerin arasında en çabuk uyum sağlayıp takımın kimyasını geliştiren  performansıyla beraber sorumluluk alan futbolcularıda arttırdı. Beşiktaş Sergen'in emekliliğinden beri doğru bir 10 numara bulamadıkları için istikrarlı bir sorumluluk alan futbolcuları bu seneye kadar hemen hemen hiç olmadı. 2003 - 2008 seneleri arasında yakaladıkları iki şampiyonluğun arasındaki 4 senelik zamanda ligde birinci sırada yer almalarının seyrek olmasının nedenlerinden en önemli unsur budur.

Arda'dan sonra Milan Baros'da sakatlıklığa kurban düştükten sonra geçen senede görüldüğü gibi takımda çok ciddi gol sıkıntıları yaşanmaya başlandı. Geçen sezon taraftar korkusundan yarım sezonda takımın en fazla gol atan oyuncusu Shabani Nonda'yı gönderip artık dörtüncü baharını yaşamakta olan Kewell'a güvenmenin etkileri hala hissedilmekte. Transfer döneminde daha önce hiç süper lig maçı oynamamış Mehmet Badtal'ı tek forvet Milan Baros'un yedeği olarak alınması ve Baros gibi sık sakatlanan bir futbolcuya bu kadar güvenilmesi bir faciya niteliğinde. Bir sigorta şirketi sezon öncesinde Galtasaray'ı değerlendirse işin içinden çıkamazdı. Misimovic, Pino ve İnsua transferleri isim olarak belirli takımlara katkı sağlıyabilirler, fakat Galatasaray'da sırf günü kurtarma ve taraftar tepkisini azaltma amaçlı transfer edildikleri için bu futbolculardan bir katkı beklemek gerçekçi olmaz. Takımın içinde çok az bulunan güçlü ve sorumluluk alan futbolcular teker teker sakatlık katiline kurban düştükçe takımdaki gerilim oldukça artmakta, fakat sonunda küçük bebeği kurtarıcak cesur bir kahramanın çıkacağına inanmak çok zor.

(Rijkaard konusunda tek bir cümle daha yazmak istiyorum. Hollanda'nın hırçın çocuğu (1990 Dünya Kupasın'da Hollanda - Almanya maçında Rudi Völler'in suratına tükürdükten sonra bu lakabı almıştı) Galatarasay'a geldiğinden beri hiç bir futbolcu performansını geliştirememekle beraber bir çok futbolcuda gerileme olduğunu görüyoruz.)

Hiç yorum yok: