"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

5 Mayıs 2011 Perşembe

KONUK YAZAR KÖŞESİ : Abdullah Aksoğan’dan, “Adana Demirspor”

Bu haftaki konuk yazarımız Abdullah Aksoğan, “Asi ve Mavi” başlıklı yazısında, bize “Adana Demirspor Kulübü”nü anlatıyor. Kendi de bir dönem altyapısında kalecilik deneyimi yaşamış olan Abdullah Aksoğan’ın, Kulüp’e  yılarını vermiş değerli bir mensubuna da danışarak,  Kulüp’le iç içe olan isimlerin düşüncelerini, kendi düşünceleriyle harmanlamak suretiyle hazırladığı bu özenli yazısı, aslında bütün kulüplerimiz tarafından ders alınması gereken bir çok gerçeği dile getiriyor.
Abdullah Aksoğan’ın bloguna buradan ulasabilirsiniz: http://ucanpandayaziyor.blogspot.com/

ASİ VE MAVİ 


Tüm hikâye 1938 yılında çıkarılan yasa ile başladı. Sivil Savunma Mükellefiyeti Kanunu ile Demiryolları bünyesinde 1940 yılında kuruldu Adana Demirspor kulübü. Sivil Savunma Mükellefiyeti Kanunun amacı, İkinci Dünya Savaşı sırasında askerler dışında vatan gençlerinin savaşa hazırlanmasıydı.

Kısa zamanda Çukurova’nın en büyük kulübü oldular. Sadece Futbolda değil, Sutopu, Yüzme, Atletizm’de de harika başarılara imza attılar. Bölgenin gururu oldular. O dönem bütün branşların iç içe olması futbol takımına büyük bir ivme kazandırdı ve 1954 yılında Hacettepe’yi (dönemin ünlü WM taktiğine karşı bir taktikle) yenerek Türkiye Şampiyonluğunu kazandılar. Sutopunda tamı tamına 17 sene boyunca 1 kez yenildiler ve “Yenilmez Armada” olarak tarihe isimlerini yazdılar. Yüzmede ve Atletizmde başarıların ardı arkası kesilmedi. Muharrem Gülergin gibi bir spor efsanesini kazandırdılar. Futbol takımında harikalar yaratan Muharrem Gülergin, o dönemde Sutopu takımında yenilmez armada’nın parçası oldu. Yüzme ve Atletizmde harikalar yarattı. Arkadaşlarıyla beraber o dönem Türk Sporunda harika işler yaptılar. Aynı Muharrem Gülergin teknik direktör olarak Adana Demirspor’u tekrar birinci lige çıkararak 1959 sonrası dönemde en parlak yıllarını yaşattı.
Adana Demirspor’un bu bölgesel büyüklüğü elbette kupalara dayanmıyor. Tarihinin en kötü sezonlarını yaşadığı şu günlerde, 2. Ligde ortalama 14 bin taraftara oynamanın başka bir açıklaması olamaz. Kimse Sutopu takımının yenilmezliği ile övünemez bu ülkede. Bu seviyeye gelemedik toplum olarak.

Taraftarın kulübe bağlılığı kupalar veya başarılar yüzünden değil aksine manevi sebeplerdendir. Bu manevi etkenler Adana Demirspor’u ayakta tutuyor. Livorno ile oynanan hazırlık maçında yaşananlar ne demek istediğimi daha iyi anlatabilir. Hatalar yapılabilir, sorunlar çıkabilir, başarısızlıklar bitmez ancak Adana Demirspor kulübü sevdalıları, Liverpool’un Liman İşçilerinin takımlarına verdiği desteğin aynını verdiler yıllar boyunca. Kulüp hiçbir zaman yalnız gitmedi. İyiye giderken de yalnız gitmedi, kötüye giderken de yalnız değildi.

Peki, her branşta başarılarla ismi anılan bu kulüp bir anda nasıl başarısızlıklara demir atar vaziyete geldi ?

Kulüp kurulduğunda yönetim Demiryollarının elindeydi. Bana göre milat, kulüp yönetiminin Demiryollarının elinden çıkmasıdır. Sanayi atılımları ve Tarım’ın sağladıklarıyla bir dönem ilerleyebildiler, ancak sonrasını getiremediler. Futbolun kapitalist yönüne her bölgesel takım gibi yenik düştüler, ancak savundukları manevi değerlere de sahip çıkmadılar. Savundukları sosyalist sistemi kulüp bünyesine adapte edebilseler kulüp şu an bu halde olmazdı. Sistemin başarısını konuşmak yerine geçmişte bireylerin sağladığı başarılarla anılıyor Adana Demirspor kulüp olarak !

O dönem yapılamayanlar kulübü bugünlere getirdi. O dönem yapılamayanlar şu an da yapılmıyor ve bu yüzden geleceği hala ve hala karanlık. Efsane başkan Hacı Döner dışında kulübü ileriye götürecek işler yapan çıkmadı. Aytaç Durak’a belediye başkanlığı döneminde, istememesine rağmen, baskı yapılarak başkanlık yaptırıldı. Şimdiki başkan Mustafa Tuncel de spor adına hiçbir yararlı iş yapmıyor. Daha önceki başkanlar da hep küçük hesaplar peşinde koştular veya içlerinden bazıları fazla sevmekten kulübe zarar verdiler. Stat konusu, tesisler ve gelir-gider dengesi konusunda kalıcı çalışmalar yok.

Adana’nın tarım ve sanayide düşüşe geçmesi de gereken desteğin azalmasına neden oldu. Adana Demirspor iyice sahipsiz kaldı. Şehrin iki takımı olması darbeyi iki katına çıkardı.

Kulüp gelirleri kişilerin veya kurumların durumuna göre değişiyor. Öz kaynakların kullanımı sıfıra yakın. Öz kaynakların olmaması ve gelir-gider dengesizliği kulübün geleceğini etkilemekte. Ezeli rakibi Adanaspor’un şirket takımı olmasının verdiği avantajlarla destek bulması daha kolay oluyor.Zaten Amatör kümeye gidecekken bir anda Bank Asya’da süper lig kovalayan bir takım haline gelmesi bunu çok iyi gösteriyor. 

Adanaspor’un, Adana Demirspor’a hem felsefe olarak hem de yapı olarak çok ters olmasına rağmen, Adana Demirspor kulübü taraftarlarının en sevmediği kulüp olarak Mersin İdman Yurdu’nu söyleyebiliriz. Adanaspor’dan çok, Mersin İdman Yurdu konusunda biraz daha hassas davranıyorlar. Maçlarda büyük olaylar çıkabiliyor. Bunu da futbolun bir cilvesi olarak görüyorum Adanalı bir sporsever olarak.

İki milyonluk bir şehirden iyi futbolcular çıkartılamaması enteresan gelmiştir bana ! Özellikle kapitalist düzene karşı çıkan bir camianın bunu yapamaması enteresan ! Kendi öz kaynaklarını değerlendirememek, gerçek Adana Demirsporlu’ya acı vermektedir.

Bu tarz şehir takımlarının, kişilerin egemenliğinden çıkıp bir sistem takımı olmasının en önemli yapıtaşı altyapıdır. Altyapı takımları özellikle bu sene Türkiye şartlarında çok başarılı bir yıl geçiriyor. Her kademede şampiyonluklar geliyor, ancak buradan çıkan futbolcuların A takıma adapte edilmesinde sıkıntılar yaşanıyor ve altyapıda gördükleri desteği burada görmüyorlar. Her şeye rağmen Adana’nın bir akademiye ihtiyacı var. Profesyonellerce desteklenen bir akademi ile geleceğinizi kurtarabilirsiniz. Avrupa’da bir sürü örnek var. Hatta yanı başında Gaziantep gibi bir örnek varken yararlanmamak büyük kayıp. 

Adana Demirspor altyapısında az da olsa bulunmuş biri olarak, yapılan çalışmaların yetersiz olduğu bir gerçek. Yeterli seviyeye çıkması gerçek profesyonellerle olur.

Hiç yorum yok: