"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

9 Şubat 2011 Çarşamba

ABARTI !



Bu futbol sezonu sona erdiğinde şampiyon takım ve sıralama her ne olursa olsun, futbol kamuoyunda bir anket yapılıp da “önümüzdeki sezon ligde ilk 4 sırayı hangi takımlar paylaşır ?” diye sorulsa verilecek cevap çok büyük bir çoğunlukla, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor” olacaktır. Daha düşük bir oranda da bunların  veya ilk 6’nın arasına, konjoktürel olarak, Bursaspor, Kayserispor gibi takımlar katılabilecektir. Geçmiş sezonlar başlamadan önce de aynı anket sorusuna ilk 4 için verilen cevaplar hep böyle olmuştur. Bu son derece doğru ve gerçekçi bir bakış açısıdır. Zira bu kulüplerimiz, tarihi geçmişleri, başarıları, maddi imkanları, taraftar sayıları, lobileri ve hedefleri ile, diğer kulüplerimizin –hatta haksız rekabet boyutunda- çok önünde bulunmaktadırlar. Bir başka takımın lig sıralamasında bu 4 büyük  takımdan herhangi birinin üzerinde yer alması, onun başarısından daha fazla, üzerinde yer aldığı takımda ciddi sıkıntıların bulunduğunun göstergesidir.

Şimdi burada bir ara verip,  ligin ikinci yarısındaki ilk 3 maçında 7 puan toplayarak halen lider Trabzonsporla birlikte zirveyi paylaşan, geçmiş sezonun şampiyonu Bursaspor’un teknik direktörü Ertuğrul Sağlam’ın Sivasspor galibiyetinin ardından söylediği sözlere kulak verelim : 

“Size fikrimi söyleyeyim, bence de şampiyonluktaki en büyük favoriler Trabzonspor ve Fenerbahçe. Biz öyle çok mükemmel bir takım değiliz. Bu açık ve net. Şampiyonluktan sonra daha iyi olmaya çalışıyoruz ama eksiklerimiz var. Şampiyon olduktan sonra kimse bize üst düzey takım muamelesi yapmasın. Eksiklerimizi biliyoruz ve bunları gidermeye çalışıyoruz. Eksiklerimize rağmen lider olduysak bu önemli bir durum. Geçen sezon kadro değeri ve kalitesi olarak bizden çok daha iyi olan 10 tane takım sayabilirim ama takım oyunu oynayarak başarıyı üst düzeye çıkardık. Bir iki maç dışında oyun disiplininden uzaklaşmadık. Dolayısıyla bunları iyi yaptığımız için geçtiğimiz sezon şampiyonluğa ulaştık. Bizim takımda tek başına oyunun skorunu değiştirecek, tek başına 5 kişiyi çalımlayıp gol atacak oyuncu yok. Öyle bir takım değiliz, öyle bir oyuncumuz da yok. Biz, yardımlaşıp, takım oyunu oynayarak bir yere varabiliriz. Oyun disiplininden uzaklaşıp bireysel oynayınca bu takım başarılı olmuyor. Bizi biz yapan değerleri koruyup, daha üst düzeyde oynamak zorundayız.''

Ertuğrul Sağlam bunları söylerken 4 büyüklerin havasından geçilmiyor. Yaptığı ara transferlerle neredeyse Türkiye’nin Barcelona’sı ilan edilen ve 17’de 17 yapacağı ileri sürülen Beşiktaş 3 maçta 1 galibiyet, 1 yenilgi ve 1 beraberlikle 4 puan alabildi, 5 puan kaybetti. Yenebildiği takım ise, ligin 17. sırasında bulunan Bucaspor. Gelecek sezon Avrupa’da oynayabilmesinin en büyük ümidi olan Türkiye Kupasında ise, 7 as oyuncusunu oynatmayan Trabzonspor karşısında biraz futbol şansı olmasaydı, elenmesi işten bile değildi.

Yine ikinci yarıya yeni transferleri ve görkemli yeni stadı ile giren Galatasaray, ligin 15. sırasındaki Sivasspor’u kendi stadında güç bela 1-0 yendikten sonra, Bursaspor’a 2-0 yenildi. Son maçında yine kendi sahasında ve seyircisinin büyük desteğini arkasına aldığı maçta 45 dakikalık hırslı oyunu ile 3-0 öne geçtiği Eskişehirspor karşısında, ikinci yarıda 3-3’e gelmesi hiç de sürpriz olmayacak maçı 4-2 kazandı.

İkinci yarının sonuçlar itibariyla en başarılı takımı 3 maçında 3 galibiyet alan Fenerbahçe görünüyor. Ama yakından bakılınca, Gökhan Gönül’ün büyük bir şans eseri önünde kalan topu olağandışı bir vuruşla gol yapma becerisi olmasa, bu maçın berabere bitmesi kimseyi şaşırtmayacaktı. Öte yandan son Manisaspor maçında daha 7. dakikada Volkan’la karşı karşıya kalan Yiğit İsmail Gökoğlan daha zor olanı yapıp topu auta atmasa, maçın seyri ne olurdu bilinmez. 2-0 kazandığı Trabzonspor maçında Fenerbahçe’nin her zamankinden farklı oynadığı söylenebilir. Ama öte yandan, karşısında da her zamanki Trabzonspor’un olmadığının altını çizmek lazım.

İkinci yarıya yeni takviyelerle giren lider Trabzonspor ise, 3 maçta 7 puan kaybetmiş durumda. Üstelik, 4. büyük ünvanına yakışmayacak bir anlayışla, lig uğruna kupa maçına 7 eksikle çıkıp Türkiye Kupasından elenmiş olması da cabası. Aynı zamanda hem lig, hem Türkiye Kupasında ilerleyebileceğine inanmayan bir takımla “büyüklük” sıfatı nasıl bağdaşabilir ?

Dediklerim yanlış anlaşılmasın, elbet her taraftar kendi takımı ile gurur duymalı, başarılarına sevinmeli, geleceğe ümitle bakabilmelidir. Ancak, 4 büyükler öyle bir pazarlanıyor ki, sanırsınız ki sanki müthiş işler yapmaktalar. Beşiktaş öyle bir takım olmuşmuş ki, seyredenlerin zevkten nefesi kesiliyormuş. Galatasaray öyle bir oynamış, öyle bir kazanmış ki, daha alası Şam’da kayısı imiş. Fenerbahçe daha şimdiden şampiyon ilan edildi bile. Trabzonspor’un teknik direktörü Şenol Güneş hilelerden bahsediyor, kendilerinin hilesiz hurdasız şampiyon olmaya çalıştıklarından bahsediyor.

Bu kadar imkan, bu kadar transfer, bu kadar para, bu kadar taraftar ama karşılığında verilen ne !? 4 büyüklerin yöneticileri, teknik direktörleri, birbirlerine, Federasyona, hakemlere sallayıp duruyorlar. Boş bir gürültü bir patırdı arasında, gariban taraftarlar, herhalde daha fazlasından ümidi kesmiş olmalılar ki, hakkettiklerinin onda birini bulduklarında bile onunla mutlu olmaya çalışıyorlar. Oysa 4 büyüklerin bugün taraftarlarına verebildikleri, vermeleri gerekenin çok ama çok gerisinde.

Sonuç olarak, bir daha şampiyonluğun yüzünü hiç görmeyecek olsa dahi, helal olsun Ertuğrul Sağlam’a ve Bursaspor’a. Kendilerini biliyorlar ve kimseyi kandırmadan verebileceklerinin en iyisini, en fazlasını taraftarlarına ve Türk Futbolu’na veriyorlar. Darısı kendilerini dev aynasında gören kuru gürültücülerin başına…

Hiç yorum yok: