"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

17 Şubat 2011 Perşembe

LİGİN İKİNCİ YARISINDA “5 BÜYÜKLER” HAKKINDA NOTLAR :



TRABZONSPOR :

Ligin ikinci yarısında malum işler iyi gitmiyor. Takımda “sorunlu” futbolcular var. İşler daha da kötü güderse, sıkıntıların daha da artması sürpriz olmayacak. Ama bütün bunlar bir yana, benim hayal kırıklığım, olumlu anlamda diğerlerinden çok farklı olarak algıladığım Başkanının ve Teknik Direktörünün giderek diğer olumsuzlara benzemeye başlaması oldu. Diğer takımlar bizi ilgilendirmiyor, biz kendi işimize bakıyoruz mesajlarını veren Başkanın, sanki şimdiye kadar takımı rakip kalecilerin hatalarından hiç gol atmamış ya da kendi takımının kalecileri bunlardan daha büyük hatalarla hiç gol yememiş gibi, Fenerbahçe – Kayserispor maçından sonra genç bir kalecinin yaptığı hataları alaycı bir ifade ile diline dolayarak hem onun onuru ile oynaması, hem de genç kalecinin eskiden Fenerbahçe’de oynamış olmasını belden aşağı vurarak kullanmak suretiyle, Fenerbahçe’nin galibiyetini kafalarda şüphe yaratacak ve şaibeli hale getirecek göndermelerde bulunması bu Başkana’a hiç yakışmadı. Benzer bir tavır değişikliği de Teknik Direktör için sözkonusu. Az, öz ve konuşması gereken zamanlarda konuşan ve düzgün mesajlar veren Teknik Direktör, giderek daha çok, çok daha çok ve uzun konuşmalar yapmaya, beyanatlar vermeye başladı. Alışılmış olmayan bu davranış biçiminin, tiyatro tabiriyle “yüzünü eskitmesi” ve söylediklerinin vurgusunu / değerini azaltıyor olması bir yana, değişen genel tavrı, her zamankinin tersine  Ama bunu Türkiye’nin anlaması için herhalde 10 yıl geçmesi lazım. 10 sene sonra konuşurlar, benim değiştiğimi ancak o zaman anlarlar.” gibi genellemeleri ve kendi kendini farklı bir konuma koyan yukarıdan bakan ifadeleri bence hocanın uzun seneler boyunca imal ettiği düzgün kişiliğine yakışmıyor. Hoca halen diğer bir çok meslektaşı gibi, profesyonel bir takımda, profesyonel bir iş yapıyor. Bu aşamada kendini “Türk Futbolunun duayeni, ermişi, bilirkişisi” gibi konumlara koymasının bir gereği ve anlamı yok. Bu konumları hak ediyorsa, tarih ona bu hakları zaten teslim edecektir.

FENERBAHÇE :

Ligin ikinci yarısında Fenerbahçe’de işler iyiye gitmeye başladı gibi görünüyor. Ara transfer yapılmayarak, istenilen başarı elde edilemeyince dere geçilirken  mevcudu düzeltmeye çalışmak yerine hemen ithalat yolu ile at değiştirme yanlışından bu sefer vazgeçildi. Özellikle ara transfer ithali, büyük bir çoğunlukla takıma yeni sıkıntıların da ithal edilmesi anlamına geliyor. Bunun yanısıra, gerek başarı ıstatistikleri, gerekse düzgün kişiliği ile Fenerbahçe tarihinin yerli ya da yabancı en değerli ve en önemli futbolcularından biri olan Kaptan Alex’in sezon sonunda sona erecek sözleşmesinin, bitimi beklenmeden ve ucuz pazarlıklara girişilmeden, 2 yıl daha yenilenmesi ve bundan daha önemli olarak, aralarında soğukluk olduğu sürekli işlenen Teknik Direktörünün imza töreni sırasında Kaptan’ın futbolculuk başarısının dışında özellikle insani kişiliğine yönelik yaptığı övgü dolu vurgular özlediğimiz değerlerin yansıması oldu.

Fenerbahçe halen kapasitesine uygun, beklenilen, olması gereken futbolu oynamıyor. Ama ben ve benim gibi sıradan insanlar için en önemli başarı ölçüsü, dünya takımı olmaktan, düzünelerle kupalar kazanmaktan, bütün rakiplerini yenmekten çok daha fazla, taraftarı bulunduğu takımının, bir “takım” halinde bütün iyniyeti ve gayreti ile bu hedefte “hac yolunda karınca” olabildiğini görebilmektir. Bu yolculuk böyle devam ettiği sürece, kupalara ulaşılmasa da, taraftarının takımından keyif almaması ve onunla gurur duymaması için hiç bir neden olmayacaktır. İşte umalım ki, Fenerbahçe de bu anlamda vermeye başladığı umut ışıklarını daha da artırsın.

BURSASPOR :

Sanıyorum Bursaspor geçen sezon futbol tarihimizde yaşanmış çok özel bir başarının problemlerini yaşamaya başladı. Genç ve futbol pazarında isimler şöhret / yıldız olarak anılmayan futbolcular, yakaladıkları büyük bir başarı ile birden mercek altına alınmaya başlanarak gündeme geldiler. Artık üzerlerinde artarak yoğunlaşan iki yönlü baskı var. Birincisi futbol kamuoyunun baskısı. Taraftarların beklentileri doğal olarak arttı. Başarılarının sürdürülebilir olmasını, hatta artmasını bekliyorlar doğal olarak. Geçen sezon lig ikincisi veya üçüncüsü olabilmeyi başarı olarak görecek taraftar, bu yıl şampiyonluk dışında aynı mutluluğu yaşayamayacak. Öte yandan, futbol kamuoyunun büyük bir bölümü, geçen sezondaki başarının bir daha asla tekrarlanamayacağına inanıyor / iddia ediyor. İkinci baskı ise, sosyal ve psikolojik yaşamlarında meydana gelen değişiklik. Hiç umulmadık şekilde birden gündemde ön plana çıktılar. Onlar artık şampiyon bir takımın oyuncuları. Onlara bakışlar farklılaştı ve onların da gelecek beklentileri farklılaştı. Daha once benzer bir tecrübeyi yaşamamış olan bu genç insanların bu kadar hızlı değişimlerden ve baskılardan hasarsız çıkabilmeleri, hem kendi değişen beklentilerine, hem de dış beklentilerine hemen en doğru cevapları verebilmeleri hiç de kolay değil elbet ! Yılların başarılı iş adamlarının, zenginlerinin dahi bir futbol kulübüne başkan veya yönetici olduklarında düştükleri haller göz önüne alınırsa, bu futbolcuların işlerinin ne kadar zor olduğu daha kolay anlaşılabilir belki. Böyle bir durumda yeni transfer yapmak, diğer takımlara nazaran çok daha riskli. Bu ortamda yanlış bir tercih, yanlış bir transfer, bıçak sırtında yakalanmış bir dengeyi, bir özel kimyayı her an bozabilecek tehlikeyi taşıyor.

Ancak Bursaspor’un en büyük talihi, bu Başkana ve bu Teknik Direktöre sahip olmaları. Başarılarında da başarısızlıklarında da, haklı olduklarında da, haksızlığa uğradıklarında da serinkanlı, ilkeli, gerçekçi, düzgün duruşlarından hiç ödün vermiyorlar, akl-ı selimlerini hiç kaybetmiyorlar. Futbol yönetiminin maalesef cari değerleri (!) haline getirilmiş olan kaba-dayılıklara, komplo teorileri üreterek kuru gürültülerle hedef saptırmalara, sadece kendi görüş ve düşüncelerini sadece tek doğrularmış gibi herşeyin merkezine koymaya çalışmaya, altı boş kavramlarla kurumlara ve kişilere ağır hakaretlerde ve sövmelerde bulunmaya, olağan dışı büyük bir başarı elde etmelerine rağmen herkese yukarıdan bakmaya çalışmaya tevessül ettiklerine hiç şahit olmadım. Tersine, kim olduklarını, ne olduklarını, ne yaptıklarını, ne yapabileceklerini gayet iyi biliyorlar, gayet düzgün anlatıyorlar ve verebileceklerinin en iyisini verebilmek için, boş laf etmek yerine, sabırla sakin sessiz çalışıyorlar. Son Eskişehirspor maçında alınan beraberlikten sonra, bir çok mühim (!) futbol yorumcusunun kraldan çok kralcı olarak reyting uğruna ürettikleri komplo teorilerine, uğradıkları haksızlıklara karşı isyan etmeleri yolundaki tahrik ve desteklerine rağmen, Ertuğrul Hoca’nın bu tahrik ve teşviklere hiç aldırmayak, her zamanki beyefendiliği ve akl-ı selimiyle verdiği röpörtajını, önceki röportajları ve beyanatlarında olduğu gibi, hayranlık ve sevgiyle izledim.

Başkanı’nın ve Teknik Direktörü’nün bu sağlıklı kişilik yapıları ve duruşları sürdüğü müddetçe, Bursaspor’un şampiyonluk sonrası problemlerinden en az hasarla çıkabileceğine inanıyorum. Nitekim, maddi ve kadro zenginlikleri bakımından kendilerinden çok üstün görünen bir çok rakiplerine rağmen, ligin 22. haftasına gelindiğinde Fenerbahçe ile aynı puana sahip olarak liderin 2 puan gerisinde yer alıyor olması da bunun göstergesidir.

BEŞİKTAŞ :

Beşiktaş’ın Başkanı Akşam Gazetesi Genel Yayın Müdürü İsmail Küçükkaya, ‘Beşiktaş, Fener’in yerini alıyor’ diye yazdı. Bir sürü köşe yazarımız Beşiktaş’ın dünya kulübü olduğunu yazdı. O günden itibaren saldırılar başladı.” demiş. Bence sıkıntı da işte tam burada. İsmail Küçükkaya maalesef doğru söylemiş ; evet Beşiktaş Fenerbahçe’nin yerini almaya çalışıyor ama, hangi Fenerbahçe’nin yerini !? Görünen o ki, Beşiktaş, acı tecrübeler ve hayal kırıklıkları sonucunda oradan buradan “yıldız” futbolcu toplamakla bırakın dünya kulübü olabilmeyi, takım dahi olunamayacağını artık anlayarak kendini değiştiren bu günkü Fenerbahçe’nin yerini değil ama, o iflas etmiş zihniyeti taşıyan eski Fenerbahçe’nin yerini almaya çalışıyor. Beşiktaş’ın farkını, farklılığını, kendi öz ve özgün değerleri yaratmıştır. Beşiktaş, “Beşiktaş” olmalıdır. Kimliğini kaybetmeden kendi değerleri ile gelişmelidir. Beşiktaş’ın  bir şey olmaya, onun bunun yerini almaya çalışmaya ihtiyacı olmamalıdır. Zaten gerçek bir “dünya takımı” da ancak böyle olunabilir. Bugün futbola “değerler” açısından bakabilen Beşiktaş taraftarı olsun veya olmasın futbolseverlerin, bu gün gidilmekte olan yolda yapılandırılan “dünya takımı”na nazaran, Süleyman Seba başkanlığındaki yönetimin –bana göre o zamanki gerçek bir dünya kulübünün- kurmuş olduğu Beşiktaş ruhunu taşıyan takımı izlemeyi bin defa daha fazla tercih edeceklerine eminim.

Öncesi ve sonrasıyla “dünya kulübü (!)” olma yolunda ama Beşiktaş’ın değerlerine hiç yakışmayan şekilde “kaptanını kovma” skandalı da bütün bu olumsuzlukların üzerine tüy dikmiştir.

“Beşiktaş İbrahim Üzülmez ve değerleriyle olan sözleşmesini feshetti” diyen spor yazarının herşeyi özetleyen bu sözüne bütün kalbimle katılıyorum.
  
GALATASARAY : 

Galatasaray camiasını inanın tanıyamıyorum ve çok üzülüyorum. Benim elimde şu anda bilgi ve belge var her türlü. Çıkıp burada konuşanlar var. Eleştirenler var. Biz bundan hep feyz aldık. Ben bugüne kadar bilgi ve belgeleri kullanmadım. Kime karşı, bugün boy boy demeç verenler, imza kampanyasını yapan, ibra etmeyeceğiz diye tehdit edenlere karşı... İsterseniz bir tanesini koyayım, her hafta birini koyayım. Görün o zaman Galatasaray’ın içinde kimler varmış...

Her taraftan ağır ateş altındayım. Peki ben ne yaptım ? Benim eleştirilmem bitmiyor zaten. Karşılaşmadan sonra ailem olsun, eşim olsun, oğlum olsun herkes beni suçluyor. Ama top oynayan ben değilim. Bir kısım içeriden, bir kısım dışarıdan. Bu açılıştan sonra hükümet, muhalefet, taraftar, camia ve medya ağır ateş altındayım. Peki ben ne yaptım ?”

Bunlar Galatasaray Başkanı’nın sözleri. “Benim Galatasaraylılığımı tartışmak kimsenin haddi değildir” diyen Başkan Galatasaray camiasını inanın tanıyamıyorum" diyorsa ve öte yandan da olumsuz hiç bir şey yapmamış olduğuna inanırken, içeriden ve dışarıdan ağır ateş altına alındığını söylüyor ise, bence bundan sonra yoruma gerek kalmıyor. Demektir ki Galatasaray, kulüp olarak ciddi problemler yaşamaktadır ve bu problemleri çözülmedikçe de, futbol takımının başarısı veya başarısızlığı detaydan ibarettir.

(Futbol takımının kaleci problemi hakkında iki satır yazmadan geçemeyeceğim. Kayserispor galibiyetinden sonra Fenerbahçe kalecisi Volkan ile iki stoperi Yobo ve Lugano, bir üçlü halinde birbirleri ile sarmaş dolaş olup galibiyeti kutladılar. Galatasaray’da ise, kaleci ile defans oyuncuları daha birbirlerini doğru dürüst tanımaya fırsat olmadan, ya kaleci değiştiriliyor, ya da oyuncular veya yerleri. Bilmem futbolun bir takım oyunu olduğunu, gol yemenin tek sorumlusunun kaleciler olmadığını hatırlatmama gerek var mı !?)

Hiç yorum yok: