"Güzel müziği ayırt edemeyen insana, eşek kulağı yakışır" Apollon

24 Kasım 2010 Çarşamba

Bir İç Savaş Hikayesi - El Clasico

“Savaşırsanız ölebilirsiniz, kaçarsanız en azından bir süreliğine yaşarsınız. Seneler sonra ölüm döşeğinizde yatarken bulunduğunuz güne geri dönüp düşmanlarımıza hayatlarımızı alabileceklerini, fakat özgürlüğümüzü asla alamayacaklarını söylemek için herşeyi feda etmez miydiniz!” Bu anlamlı sözleri duyduğumuz Cesur Yürek filmi Hollywood’un bize sunduğu en etkileyici hikayelerden birini anlatır. İngiliz diktatörlüğüne karşı İskoçyalılar’ın özgürlüğü için savaşan William Wallace’ın hikayesini anlatan film, aynı zamanda El Clasico’nun geçmişini hatırlatır.

Dünya futbolunun en önemli maçlarında biri olan El Clasico, yani Barcelona – Real Madrid karşılaşmaları tarihi zenginliklerle doludur. El Clasico tam anlamıyla “futbol asla sadece futbol değildir” sözünü kanıtlayan bir semboldür. Futbol ile birlikte bir çok tarihi politik mesajlar içeren bu iki takımdan Real Madrid İspanyol milliyetçiliğini temsil ederken, Barcelona ise Katalan milliyetçiliğini temsil eder. İspanya’nın en büyük iki şehrini temsil etmekle beraber, en son araştırmalara göre Avrupa da en fazla taraftara sahip iki takımın arasında oynanan maçlar bir Dünya Kupası finali niteliğinde geçer. La Liga’yı tarih boyunca domine eden iki takımdan Real Madrid 73 ve Barcelona 68 kupa kaldırmıştır.

İspanya’nın Fransa sınırına yakın bir bölgede bulunan Katolonya, tarih boyunca İspanya ve Fransa tarafından işgal edilmişlerdir. Günümüzde Katalanlar’ın İspanya da ki nüfusu 6.5 milyondur. Amerika keşfedildikten sonra savaşlardan kaçmak isteyen Katalanlar, özellikle Güney Amerika’ya göç etmistir ve bu kıtaya futbolu ilk getirenler arasındadırlar.

İki takım arasındaki politik ayırım 1930’larda İspanya İç Savaşı ile başlamıştır. Özellikle Franco’nun diktatörlüğü altında merkezleşmeye ve İspanyol milliyeçiliğinı vurgulamaya çalıştığı dönemlerde, iktidara karşı olan Katalanlar’ın en önemli sembolü Barcelona futbol takımı olmuştur. Barcelona’nın iktidara karşı gösterdiği sorunları gören Franco, 1936 senesinde muhafızlarına Barcelona başkanı Joseph Sunyol’a suikast düzenlemelerini emretmiştir. Diğer taraftan Real Madrid İspanya da ki birleşmenin ve kalkınmanın sembolü olarak görülür. Franco diktatörlüğünde zamanın en fazla sermayesine sahip olan Madrid, Katalan olmayan İspanyollar tarafından çok sevilir. Barcelona anarşi, komünism ve sosyalizmi temsil ederken, Real Madrid merkezleşme, milliyetçilik ve İspanya kraliyetini temsil eder.

Yakın zamana dönersek Real Madrid 2000 senesinde Florentino Perez başkanlığında “Galacticos” sistemine geçmiştir. Bir diğer anlamda Perez, sermaye üstünlüğünü kullanarak Avrupa’nın en büyük yıldızlarını yuksek paralara transfer ederek yıldızlar topluluğu oluşturmuştur. Makalele, Ronaldo, Figo ve Zidane gibi yıldızları takımına kazandırarak büyük başarılara imza atan Perez yönetimi son 10 senede 4 lig şampiyonluğu ve 2 Şampiyonlar Ligi kupası kazanmıştır. Barcelona ise 1990’ların başında Johan Cruyff’un teknik direktörlüğe gelişiyle total futbolun en büyük temsilcisi olmuştur. Yüksek paralarla transfer yapmak yerine kendi alt yapısından oyuncular yetiştiren Barcelona, kadrosunda çoğunlukla Katalan futbolcular bulundurarak kimliğinden hiç bir zaman kopmamıştır.

Kadrolarıyla adeta yıldız savaşlarını andıran iki takımın aralarında oynadığı maçlar her zaman çekişmeli geçmiştir. Şu ana kadar toplam 208 kere oynanan El Clasico da Barcelona 81, Real Madrid 85 kere kazanıp, 42 kere berabere kalınmıştır. İki takım arasında oynanan en unutulmaz maçlardan biri hiç şüphesiz 2002 yılında oynanan ve Real Madrid’in 2-0 kazandığı Şampiyonlar Ligi yarı finalidir. “Asrın maçı” olarak nitelendirilen bu karşılaşma televizyondan tam 500 milyon kişi tarafından izlenmiştir.

Son oynanan 4 maçıda kazanan Barcelona, Pazartesi oynanacak maç için doğal olarak favori gösteriliyor. Nou Camp da 95,000 Barcelona taraftarının önünde oynayan her rakip mutlaka zorlanacaktır. Mourinho Chelsea ve Inter ile Barcelona’yı yenerek, total futbolu en iyi çözen teknik direktörlerden biri olduğunu kanıtlamış oldu. Di Maria, Mesut Özil transferleri ve Ronaldo’nun yükselişte olan formuyla Madrid son senelerin en iyi performansını gösteriyor. Mourinho’nun gelişiyle defansif zaaflarınıda gideren Real Madrid şu ana kadar oynanan 12 lig maçında kalesinde sadece 6 gol yedi. Barcelona tarafından bakarsak Avrupa’nın en etkili orta sahasıyla Guardiola yönetiminde çok paslı takım oyununa devam ediyorlar. Portekiz – İspanya hazırlık maçında, Barcelona stoperlerinden kurulu İspanya defansının kalesinde 4 gol görmesi düşündürücü. Mourinho’nun büyük ihtimalle oynatacağı kontra atak sistemi karşısında Barça defansının Puyol’un tecrübesine çok ihtiyacı olacaktır.

Bir çok İspanyol ve Katalan için El Clasico İspanya iç savaşının bir tekrarı olarak görülür. Milyonların izleyeceği bu anlam dolu futbol şöleni hiç şüphesiz sürprizlerle dolu olacaktır. Portekiz diktatörü Salazar’ın dediği gibi, “futbol olmasaydı asla ülkeyi yönetemezdim.”

2 yorum:

by yigit dedi ki...

hocam vallahi belgesel tadından günümüze gelen keyifli yazın için çok teşekkürlerimi sunarım,okurken bjk-fb maçlarını hatırladım sayısal anlamda bizde onlarla neredeyse kafa kafaya gidiyoruz aramızdaki maçlarda.

Lacorte dedi ki...

Siempre el Real Madrid